Yüce Rabbimizin, “evim” dediği Kâbe, Kuran-ı Kerim’de bu ismi dışında, el-Beytü’l-Haram (saygı evi), el-Beytü’l-Muharrem (Dokunulmaz kılınmış ev), el-Beytü’l-Atîk (eski ev), el-Beytü’l-Mamûr (imar edilmiş ev) ve “el-Beyt” (ev) isimleri ile de anılmaktadır.
Kuran-ı Kerîm ayetlerinden Kâbe’nin, Hz. İbrahim’den önce de var olduğu, ancak yıkılıp uzun zaman içinde yerinin kaybolduğu ve Hz. İbrahim tarafından bulunarak yeniden yapıldığı anlaşılmaktadır. Fakat Hz. İbrahim’den önce kimin tarafından inşa edildiği hususunda Kuran’da herhangi bir bilgi yoktur. İbrahim (a.s) eşi Hacer ile oğlu İsmail’i Allah’ın emri ile kuş konmaz, kervan geçmez bir yer olan Mekke’ye götürmüştü.
‘Allah bize yeter’
Bu elverişsiz ortam, yanlarında birkaç günlük yiyeceği ve suyu olan bir kimse için yaşamaya elverişli değildi. Tarih kitaplarında geçen bilgilere göre İbrahim, Cebrail’e; “Bizi buraya getirmeni Rabbim mi emretti” sorusuna evet cevabı alınca arkasına bakmadan oradan ayrılmaya koyuldu. Hacer, yavrusu ile birlikte yaşam koşulları elverişsiz olan bu yere kendini bırakan eşine aynı soruyu yöneltiyordu.
Bu işin Allah’ın emri olduğunu öğrenen Hacer annemizin cevabı yüce bir teslimiyetin de ifadesidir: “Mademki Rabbim emretti. Öyle ise, Allah, bize yeter.”
Rabbinin emrine teslimiyet göstererek canlarını böyle bir ortama bırakan İbrahim (a.s) Rabbine şöyle yalvarıyordu: “Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bazısını, senin kutsal evinin (Kâbe’nin) yanında ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için (böyle yaptım). Sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir, onları ürünlerden rızıklandır, umulur ki şükrederler.”
Rabbimiz bu beldeyi rahmetinin simgesi olarak zemzem suyu ile hem bereketli hem de güvenli bir yer yaptı. İnsanların gönlünü oraya akıttı. Artık sıra Kâbe’nin temellerinin yükseltilmesine gelmişti. Allah’ın emri üzerine Kabe’nin inşa etmeye başladılar.
Rahmet ve hidayet kaynağı
Rabbimiz ayetinde bu durumu şöyle anlatır: “Hani İbrahim, İsmail ile birlikte evin (Kâbe’nin) temellerini yükseltiyor, ‘Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur! Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin’ diyorlardı.” (el-Bakara, 2/127) Böylece “İnsanlar için kurulan ilk ibadet evi, elbette Mekke’de, âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâbe’dir” (Âl-i İmrân, 3/96) ayet-i kerimesinde bildirilen yüce mabet tamamlanmış oldu.
Kâbe’yi ziyaret, Hz. İbrahim zamanından putperestliğin yayılışına kadar tevhid esaslarına uygun olarak sürdürülmüştür. Mekke’de putperestliğin başlamasıyla müşrikler Kâbe ve çevresine çok sayıda put dikerek burayı puthâneye çevirdiler. Hz. İbrâhim’in dinine bağlı Hanîfler gibi birçok kişi ise Kâbe’yi putperest anlayışın dışında ziyarete devam etti. Mekke müşrikleri Kâbe’yi ve etrafını putlarla doldurmalarına rağmen hiçbir zaman onu bu putlara nisbet etmemişler, daima Beytullah olarak görmüşlerdir. Fakat kendilerini Allah’a yaklaştırdığına inandıkları putlara kurban kesip dua etmekten de vazgeçmemişlerdir.
Mekke’nin fethi sırasında Hz. Peygamber önce Kâbe’yi tavaf etti daha sonra kapısını açtırdı ve putlardan temizlenmesinin ardından içinde şükür namazı kıldı. Bu yüce beldeyi ziyaret etmek, oranın manevi havasından istifade etmek gücü yeten müminlere bir borç kılınmıştır.
Gönlümüzün her an birlikte attığı günde beş defa kendisine yöneldiğimiz, kıblegâhımız Kâbe, Rabbimizin evi olarak her an misabereketler ihsan etmektedir. Bu yüce mekânı ziyarete giden bir mümine yakışmayan, tartışma, münakaşa ve günah işleme gibi davranışlardan uzaklaşılması Rabbimizin bir emridir. Çünkü orası bir arınma merkezidir.
Kahramanmaraş Abdülhamid Han Camii
Abdülhamid Han Camii, Kahramanmaraş’ın merkezinde adını taşıyan mahallede kente hakim olan Mercimektepe üzerinde 20 bin metrekare arsa üzerinde yükselmektedir. Yapımına 1993 yılında başlanılan eser, Mimarisini H. Mehmet Güner’in hazırladığı yaklaşık 25 bin kişilik kapasitesiyle, ülkemizin yakın döneminin camilerinden Ankara Kocatepe ve Adana Merkez Sabancı Camii’nden sonra üçüncü sırada yerini almıştır.
Büyüklüğü, birden fazla minareye sahip olması ve 24 saat açık olması nedeniyle selatin camilerine benzetilmiştir. Cami, 4 adet fil ayağı üzerine oturan 22 metre çapındaki ana kubbenin etrafındaki aynı çaptaki dört yarım kubbe ve köşelerdeki 11 metre çaplı köşe kubbeleri ile tamamlanan çatı örtüsü ile kare planlıdır. Camide, 88.33 metre yüksekliğinde her birinde 3 şerefesi olan 4 minare mevcuttur. Kuzey doğu minarede asansör bulunmaktadır. Mihrap, minber ve müezzin mahfili Afyon mermerinden, vaiz kürsüsü Maraş işi ceviz oyma malzemeden işlenmiştir. İç mekân kıble cephesi çinilerle bezenmiş eserin dört fil ayağı ve yan mekânlar traverten mermerlerle kaplanmıştır.
Caminin toplam 38 adet kubbesi vardır ve 2 katlıdır. Mihrap, minber, müezzin mahfili dünyaca tanınmış Tokyo Camii’nin de mermer işlerini yapan Nihat Kartal tarafından, ahşap vitray pencereler Aşkabat Camii’nin vitray işlerini de yapan Abdulkadir Aydın tarafından, ahşap işleri, oyma işleri ve küpeşteler ise Mescid-i Aksa’ya minber yapan Kahramanmaraşlı Ali Gülaçtı tarafından yapılmıştır.
Hz. Hacer ve Hz. İsmail’den hatıra: Zemzem
Zemzem, Hacerülesved’in tam karşısında Kâbe’ye 19 metre uzaklıkta yer alır. Rivayete göre Hz. İbrahim’in kendilerine bıraktığı az miktardaki su ve erzakın tükenmesi üzerine ıssız Mekke vadisinde oğlu İsmail’in susuzluktan ölmesinden endişe eden Hâcer, Safâ ile Merve tepeleri arasında su aramaya başladı. Gidiş gelişlerinin sayısı yediye ulaştığında Merve tepesinde iken oğlunu bıraktığı yerden bir ses işiterek Cebrâil tarafından kazılan topraktan su kaynadığını farketti. Çıkan su ile İsmail’in oynadığını gördü ve suyun önünü keserek bir gölcük oluşturmaya çalıştı. Hz. Hâcer’in, suyun kaynağından fışkırarak aktığını görünce, “Yavaş yavaş ak, dur!” demesinden zemzem adını aldığı nakledilir. Hz. Peygamber, “Allah İsmail’in annesine rahmet eylesin; eğer suyun önünü kapatmasaydı zemzem şarıl şarıl akıp giden bir ırmak olurdu” demiştir (Buhârî, Enbiyâ, 9). Mekke’nin fethi günü Kâbe putlardan temizlenince Hz. Peygamber ve beraberindekiler Zemzem kuyusundan kovalarla su çekerek Kâbe’nin içini ve dışını yıkadılar. Daha sonra da Kâbe’nin yılda bir veya iki defa zemzemle yıkanması adet oldu. Zemzem, kıbleye dönülerek besmele okunduktan sonra sağ elle ve üç nefeste gözü sudan ayırmadan, “Allahım! Senden faydalı ilim, geniş rızık ve her türlü hastalıktan şifa diliyorum” duasıyla içilir ve daha sonra Allah’a hamdedilir.
BİR soru BİR cevap
Sünnet ettirmek veya evlendirmek için fakire harcanan para zekât yerine geçer mi?
Kendilerine zekât verilecek gruplardan biri de fakirlerdir. Bir kişi zekâtını, elindeki malın cinsinden verebileceği gibi bedeli olan başka mallardan nakit olarak da verebilir. Dolayısıyla zekât alma şartlarını taşıyor ise, evlenecek kişiye ihtiyacı olan eşyalar zekât olarak verilebilir. Velisi fakir olan çocukların sünnet masrafları da zekât niyetiyle karşılanabilir. Ancak daha uygun olanı zekâtı ihtiyaç sahiplerine verip harcamayı onların yapmasına imkan tanımaktır.
?
İftar duası
“Allah’ım! Senin rızan için oruç tuttuk, senin verdiğin rızıkla orucumuzu açtık, bizden kabul buyur; çünkü sen her şeyi işiten ve bilensin.”
?
?
Bir ayet
“Rahmân’ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir. Cahiller onlara laf attıkları zaman, ‘selâm!’ der (geçer)ler.” (el-Furkân, 25/63)
?
Hz. Peygamber’den bir dua
“Allah’ım! Mal, aile, çocuk olarak insanlara verdiklerinin hayırlısını dilerim, sapıtan ve saptıranları değil.” (Tirmizî, “Deavât”, 124)
?
Bir hadis
“Kıyamet günü Allah katında (zayi edildiğinde günahının ağırlığı bakımından) en büyük emanetlerden biri, kişinin eşiyle birlikte içli dışlı olduktan sonra onun sırrını (başkasına) yaymasıdır.”
(Müsned, III, 69).
?