Kızıldeniz’de son aylarda tırmanan gerilim, artık bölgesel bir çatışma olmaktan çıktı; küresel ticaretin tam kalbine saplanan bir kriz hâline geldi. Ticari gemilere yönelik saldırılar, Süveyş Kanalı’nın güvenliğini sorgulatırken Asya–Avrupa hattındaki lojistik akış neredeyse felce uğradı. Dünya ticaretinin yüzde 12’sini taşıyan bir koridorun birkaç saldırıyla tıkanma noktasına gelmesi, modern ekonominin ne kadar kırılgan olduğunu acı bir şekilde gösteriyor.

Husilerin gemileri hedef alması, yalnızca askeri bir taktik değil; aynı zamanda açık bir siyasi mesaj niteliği taşıyor: “Gazze’de çözüm olmadan Kızıldeniz’de huzur yok.” Bu mesaj, üretim ve karşılıklı çıkara dayalı sistemi hedef alarak gücün, caydırıcılığın ve baskının belirleyici olduğu yeni bir dönem yaratıyor. İran’ın bölgedeki ağırlığı, İsrail’in sert güvenlik politikası, ABD’nin artan askeri varlığı ve Körfez’in endişeleriyle tablo daha da karmaşıklaşmış durumda.

Süveyş Kanalı’nın kapanma ihtimali bile navlun fiyatlarını üç kat artırdı; teslim süreleri bir aya kadar uzadı. En çok etkilenenler ise Çin ve Avrupa. Çin’in Afrika-Ortadoğu ticaret damarı zayıflarken, Avrupa enerji ve tedarik güvenliğinde yeni bir kırılganlıkla karşı karşıya. Küresel ekonominin iki büyük taşıyıcısı, Kızıldeniz semalarından atılan birkaç füzenin etkisiyle adeta frene basmak zorunda kaldı.

ABD’nin başlattığı Operation Prosperity Guardian, bu nedenle yalnızca bir koruma operasyonu değil; küresel ticaret düzeninin ayakta kalması için güç kullanımının yeniden devreye sokulduğu bir hamle. Washington’ın mesajı net: “Ticaret durursa dünya da durur.” Bu yüzden bölgedeki donanma varlığı her geçen gün artıyor.

Türkiye açısından tablo daha da kritik. Somali’deki askeri üs, Katar’la yakın güvenlik işbirliği, Mısır’la normalleşme ve Doğu Akdeniz’de daha rasyonel bir deniz politikası Türkiye’yi doğal bir bölgesel aktör hâline getiriyor. Ankara’nın çıkarı da ortada: ticaret yolları açık kalmalı, istikrar korunmalı, kriz büyümemeli. Türkiye’nin çok taraflı bir deniz güvenliği mekanizması önerme ihtimali, hem ekonomik çıkarlarıyla hem de diplomatik rolüyle uyumlu görünüyor.

Bugün Kızıldeniz, yalnızca Yemen merkezli bir çatışmanın alanı değil; küresel düzenin geleceğini test eden, güç dengelerini yeniden şekillendiren bir jeopolitik laboratuvar. Sessiz bir savaş yaşanıyor—bazen bir İHA saldırısında, bazen bir füze gölgesinde, bazen de petrol fiyatlarındaki ani bir sıçramada kendini gösteren bir savaş…

Eğer ticarete dayalı düzen korunamazsa, dünya daha sert ve daha çatışmalı bir döneme sürüklenebilir. Bu nedenle Kızıldeniz bugün sadece bir su yolu değil; küresel istikrarın kırılgan kalbi.