Mehmet Emir Aksoy yazdı:
The Economist’in yıllık “The World Ahead” (Önümüzdeki Dünya) kapakları, uzun süredir yalnızca bir dergi tasarımından ibaret değil. Bu kapaklar, dünyayı yöneten aklın nelere odaklandığını gösteren bir jeopolitik erken uyarı sistemi gibi işliyor. 2015’teki Jeanne d’Arc göndermelerinden, Brexit’in sancılarını işaret eden sembollere; pandeminin gelişini adeta fısıldayan 2019 kapağından Trump döneminin kırılmalarına kadar birçok örnekte bu öngörünün karşılığını tarih sayfalarında gördük.
Bu yıl yayımlanan The World Ahead 2026 kapağı ise bütün bu geçmiş örneklerin ötesine geçen bir kurguyla karşımıza çıkıyor. Sade bir sembol kolajı değil; küresel sistemin geçirdiği dönüşümün şifrelerini önümüze seren, katman katman okunabilecek bir çalışma. Bu yüzden yalnızca sosyal medya değil; düşünce kuruluşları, diplomatik masalar ve uzman grupları bu kapağın anlam dünyasını çözmeye çalışıyor.
Görselin merkezindeki yumruk, sıradan bir protesto işareti değil; toplumların siyaseti belirleme gücünün kurumsal otoritelerin önüne geçmesini temsil ediyor. Bugün devletlerin gerçek kapasitesi, tank sayısıyla değil, toplumsal meşruiyeti yönetme becerisiyle ölçülüyor. Küresel düzenin kırılganlığı da tam burada başlıyor.

Yumruğun hemen altındaki “250” yazılı pasta, ABD’nin çeyrek binyıllık tarihinin bir kutlamadan ziyade bir stres testine dönüştüğünü hatırlatıyor. İç güvenlik baskısı, ekonomik eşitsizlik, yapay zekâ devrimi, uyuşturucu krizinin genişlemesi ve siyasetin kutuplaşması…
Amerika artık dışarıdaki düzenin değil, içerideki çalkantının peşinde koşuyor. Soru şu: ABD dünyayı yönetebilir mi? değil; ABD kendini taşıyabilir mi?
Sağ taraftaki Viking gemisi, Avrupa’nın kendi tarihsel kimliğine dönüş çabasını simgeliyor. Ukrayna savaşı, enerji kırılganlığı, göç baskısı ve ekonomik sıkışmışlık arasında Avrupa Birliği, güvenlik üreten bir yapı olmaktan çıkıp, güvenlik arayan bir yapıya dönüştü. Sahada etkisi azalan ama masada büyük görünen bir kıta profili…
Kapağın geneline yayılan kırmızı–mavi kaos ise dünyanın artık iki kutuplu bir düzende yaşamadığını açıkça gösteriyor. Hiper-parçalı bir rekabet çağındayız. ABD–Çin çekişmesi, Rusya’nın agresif stratejileri, Ortadoğu’da yeniden dizilen güç dengeleri, tedarik zincirlerinin silah olarak kullanılması… Hepsi, eski düzenin çöktüğünü; yenisinin ise henüz şekillenmediğini gösteriyor.
Şırınga, iğne ve ilaç sembollerinin ağırlığı ise yeni kırılganlığın adını koyuyor: biyolojik güç mücadelesi. Genetik teknolojiler, yapay zekâ destekli tıp ve küresel ilaç ekonomisi; geleceğin çatışmalarının yalnızca sahada değil, insanın bizzat bünyesinde yaşanacağını işaret ediyor.
Robotlar ve otonom sistemler ise devlet aklı açısından kritik bir gerçeği anlatıyor:
İktidarın ağırlık merkezi insan kapasitesinden algoritmik kapasiteye kayıyor.
Savaş, üretim, ekonomi ve kamu yönetimi; insan kontrolünün sınırlarından taşıyor.
Ortadoğu’ya dair imgeler de dikkat çekici. Gazze’den Kızıldeniz’e, İran’dan Lübnan’a kadar bütün temas hatları, bölgenin artık yalnızca bir çatışma alanı değil, küresel güçlerin strateji test ettiği bir laboratuvar olduğunu gösteriyor. Buradaki hiçbir hamle bölgesel değil; hepsi küresel güç denkleminin parçası.
Sonuç olarak The Economist’in 2026 kapağı, geleceğe dair bir tahminden çok daha fazlasını söylüyor.
Bize dünyanın hangi eşiğe geldiğini gösteriyor:
Eski düzen çöktü.
Yenisi kurulmadı.
Dünya, iki çağ arasında tehlikeli bir boşlukta salınıyor.
Ve artık temel soru şu:
Bu savrulmayı yönetebilecek devlet aklı kimde var?
2026’yı belirleyecek olan, olayların kendisi değil; olayları okuyabilenlerin iradesi olacak.

