İnternet kullanıcıları tarafından merak edilen Emin Oktay kimdir,kaç yaşında, aslen nereli, ne iş yapıyor? Detaylar haberimizde

Benim gibi 1950 doğumlu kuşağım, yakın tarihimizi; kendisi tarihçi olmadığı halde tarih ders kitapları yazan Emin OKTAY´dan öğrenmiştir. Kendisi, “Emin, sen tarihçi değilsin, niye tarih yazıyorsun” dendiğinde “Bana yaz dediler, yazıyorum” cevabını vermiştir.

Emin OKTAY bir önemli vakıadır. Rivayete göre soyadı Oktavitz´dir. Şimdi objektif okumalarla çevre tarihi okuduğumuzda görüyoruz ki; çevre ve merkez arasında çok özel bir husumet ve düşmanlık dokuma ameliyesi var, çok önemli bir işçilik, felaket akıllı ve geniş tabanlı aynı merkezli operasyon…

 I. Dünya Savaşı´nda düşmanımız olan İngiliz, neredeyse kendisini manevi kurtarıcımız konumuna getirecek şekilde yalanlarla tarihi yanıltmak garabetine düşmüş; koca bir imparatorluğumuzu yıkmak, parçalamak için Savaş Bakanlığı´nı yönlendiren Wellington Kara Propaganda Evi´nin 37 yalan ürünü kitabını ve kurumunu yok ederek sanki İngiliz oryantalizminin parçalanmamızda hiç dahli yokmuş gibi gösterme siyasetini yakalıyoruz. Amerikalı Prof. Justin McCarthy bu gerçekleri belgeleriyle ortaya koyuyor, güneş balçıkla sıvanmıyor.

Eski Emperyaller, dostluk-müttefiklik yıllarında da aynı davranıyorlar, bir farkla, dost gözükerek diplomasiyle yapıyorlar, yapacaklarını.

Geldik zurnanın zırt dediği yere…

Emin OKTAY´ın düzmece tarihinde beynimize nakşedilen en büyük düşman Rus, o zaman Bulgar Demirperde idi, Gürcistan, Ermenistan onların birliğindeydi, yeni Kuzeyimiz ve Karadeniz´den her an gelebilecek Rus Kızıl ordusunu beklemekle geçti gençliğimiz.

Trakya´ya sokak lambası takmadık, karartma uyguladık, tek bir fabrika yapmadık, yollarını genişletmedik, neymiş, Yunan gelirse savunma hattını Çatalca´dan geride kuracakmışız. Bunu kim yapar, ancak maşalar, kim güler, kargalar.

Ege ve Adalar, Yunan ile Batı cenahımızda da düşmanlık…

Üç tarafı denizle, dört tarafı düşmanla çevrili çemberde Türkiye, akrep sendromuna mı sokulmak istenmektedir sorusunu akla getiriyor.

İran en problemsiz komşumuz, onunla da mezhep problemimiz var, yahu güldürmeyin laik devlet, deistik rejim dediniz, şu mezhep işi nereden çıktı, düşmanlık icat etmek için iyi bir bahane idi, oysa Kasrı Şirin 1639´dan beri problemsiz komşumuzdur, bu iyi komşuluk bazılarının işine gelmez, ilişkileri germeye çalışırlar ama iki tarafta yüzyıllardır bu dolmaları yutmaz, gene yutmayacaklardır.

Güneyimizde Suriye ve Irak, yani olmayan iki devlet aslında, Şam ve Bağdat vilayetlerimiz var, kendilerini yönetmekten aciz, ihtilaller cumhuriyeti, sabah erken kalkanın darbe yaptığı sahipsiz topraklar. 1960´a kadar, ihtilali yapanlar, “kimi başbakan yapalım” diye Malatya Ordu Komutanlığı üzerinden Ankara´ya sorarlardı? Şimdi nüfusları planlı şekilde göç ettirilerek yüzölçümleri seyrekleştiriliyor, kalanlar bir birine kırdırılarak azaltılıyor. Göç, savaş ve nüfusu azaltma kimin işine geliyor, bu soru niye sorulmuyor? Bu coğrafyada parçalanması konuşulmayan tek bir ülke var, nedir kerameti? Niye konuşulmuyor?

Evet çevre ülkelerin hiç birisi ile dostane ilişkimizin olmadığı bir coğrafyanın tarihi öğretildi bizlere; kadere bak şimdi geldik o günlere.

Meğer Emin OKTAY tek merkezden yazdırılan emperyalist sömürü düzeninin sadece Türkiye acentesiymiş. Her ülkede bir yed-i emin adamları varmış. Arab´ın tarihinde de Türk düşmanlığı var. İngiltere veliaht prensi geçen yıl bizden sonra, hatırlayın, Arabistan´a gitti ve orada bedevi prenslerle ellerinde kılıç folklorik bir dans yaptı. Neydi o? İngiliz´in Arapları, Türk zulmünden kurtarma oratoryosu…

Rumeli´de Arnavut´a hürriyet veriyoruz, adamlar “Türkleri buradan nasıl attık” diye tarih yazıyorlar, yazana değil yazdırana bakmak lazım.

İmparatorluğumuzu yıkan fikrin babası İngiliz A.Toynbee, Amerika´lılara 1945´te bir akıl notu veriyor: “Biz Güney İslam´ını hallettik, size kalan Kuzey İslamı, Horasan- İstanbul hattı.”

Yani akıl hattı, Maturidi eksen… Bu eksendeki bütün Yesevi Dergahları, Büyük Asya´dakiler Ruslar tarafından, Küçük Asya ve Anadolu´dakilerde maalesef İngiliz arka planlı yerli muhipleri olan bizim bürokratik oligarşimiz tarafından kapatılmış, Yesevilik, Bektaşilik tahrip edilerek, aslı yok edilmiştir.

Şimdi Cemevi´nde sıkıştık, kaldık, aşamayacak mıyız?

Yesevi hacegânlarını açamayacak mıyız?