Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bu günlerde emekli maaşı düzenlemelerinden torba yasaya, yeni anayasa çalışmalarından fezleke görüşmelerine kadar birçok başlık gündemde. Kamuoyunu yakından ilgilendiren hurda teşviki, ÖTV’siz araç düzenlemesi gibi maddeler de tartışılmaya devam ediyor. Ancak bu başlıklar arasında öyle bir konu var ki, sadece yasal düzenleme değil, vicdanî ve toplumsal bir sorumluluk çağrısı içeriyor: Eğitimcilere yönelik şiddetin önlenmesi. Bu yazıda, geleceğimizi emanet ettiğimiz öğretmenlerin maruz kaldığı şiddet olaylarına karşı hem İslami hem de hukuki çerçeveden bir değerlendirme yapacak; sessiz kalınamayacak bu meselede “sözün tükendiği yere” odaklanacağız.
Eğitimcinin Onuru: Şiddetin Gölgesinden Hukukun ve Ahlakın Korumasına
Toplumların kalkınmasında en büyük paya sahip olan kesim hiç kuşkusuz eğitimciler, yani öğretmenlerdir. Ancak ne yazık ki, son yıllarda öğretmenlere yönelik şiddet olaylarının artış göstermesi, hem ahlaki hem de hukuki düzlemde ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin gündeminde olan ve öğretmenlere yönelik şiddet suçlarının cezalarının artırılmasını öngören yasa teklifi, bu acil soruna verilen önemli bir cevaptır. Bu yazıda, konuyu İslami değerler, hukuk normları ve toplumsal sorumluluk açısından bütüncül bir şekilde ele alacağız.
1. Öğretmen: Bilginin Emini, Ahlakın Taşıyıcısı
İslam dininde öğretmene verilen değer çok büyüktür. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), "Ben ancak bir muallim olarak gönderildim" (İbn Mace, Mukaddime, 17) buyurmuş; öğreticiliği bir peygamberlik misyonu olarak takdim etmiştir. Kur'an-ı Kerim'de ise, "Allah, içinizden iman edenleri ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltir." (Mücadele, 58/11) ayetiyle ilim sahiplerine verilen üstünlük vurgulanmıştır.
Öğretmene yöneltilen her saldırı, sadece bireye değil, toplumsal değerlere, bilginin kutsallığına ve insan yetiştirme misyonuna yapılmış bir saldırıdır. Bu yönüyle şiddet, hem dünyevi hem de uhrevi sorumluluğu olan ağır bir vebaldir.
2. Hukukun Gözüyle Öğretmene Şiddet
Türk Ceza Kanunu'na göre, öğretmenler kamu görevlisi statüsündedir. Bu bağlamda, kamu görevlisine karşı görevinden dolayı yapılan saldırılar daha ağır yaptırımlara tabi tutulur:
TCK Madde 125/3-a: Kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde ceza artırılır.
TCK Madde 265: Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla direnme veya fiili saldırı halinde 2 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası öngörülür.
TCK Madde 86: Kasten yaralama suçları, kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlendiğinde daha ağır ceza ile cezalandırılır.
Meclis’te görüşülen yeni yasa tasarısı ise, bu cezaların %50 oranında artırılması ve özellikle fiili saldırı durumunda hapis cezalarının ertelenmemesini öngörmektedir. Bu düzenleme, yalnızca bir ceza politikası değil; aynı zamanda toplumun değer verdiği bir mesleği koruma altına alma iradesidir.
3. Şiddeti Önlemek Sadece Kanunla Mümkün mü?
Kanun, şüphesiz caydırıcıdır. Ancak kanun, sorunun semptomunu çözer; kök nedenlerine inmek için ise ahlaki ve kültürel bir seferberlik gerekir. Toplumun her kesiminde öğretmene karşı saygı yeniden inşa edilmelidir. Bu, ailede başlar; okulda pekişir; toplumda karşılık bulur. Medya dili, sosyal medya tutumu ve ebeveyn davranışları bu kültürün ya destekçisi ya da yıkıcısı olabilir.
Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu konuda vereceği destek, sadece yasal güvenlik değil; aynı zamanda psikolojik güvenlik açısından da önemlidir. Okulların "güvenli alanlar" olarak yapılandırılması, rehberlik hizmetlerinin güçlendirilmesi ve şiddetin önlenmesine dair bilinçlendirme programları da en az yasa kadar etkilidir.
4. Vicdan, Hukuk ve Din Aynı Çizgide
İslam’ın öğretmene verdiği değer ile modern hukuk sisteminin öğretmeni koruma altına alma çabası aynı zeminde buluşmaktadır: Eğitimciye saygı, insanlığa saygıdır. Şiddet ise bu kutsal değerin zıddıdır. Bu nedenle, şiddetin yalnızca bir suç değil; bir bilinç kaybı, bir ahlak zaafı olduğunu kabul etmemiz gerekir.
Eğitimin Geleceği, Öğretmenin Güvencesindedir
Eğitim, bir milletin yarınlarını şekillendirir. O yarını inşa eden öğretmenlerin, bugün şiddetle karşı karşıya bırakılması; sadece bireysel değil, toplumsal bir trajedidir. Meclis’te gündeme gelen yasa tasarısı bu anlamda tarihi bir fırsattır. Ancak yasa tek başına yeterli değildir. Her birey, her kurum bu sorumluluğun bir parçasıdır.
Çünkü öğretmene sahip çıkmak, sadece bir mesleği değil; bir medeniyeti ayakta tutmaktır.