Bu millet 28 Şubat süreci yaşamıştır. Türkiye'de inanç özgürlüğünün, temel hakların ve adaletin ağır şekilde yaralandığı bir dönemi simgeliyordu. Başörtülü kadınların eğitim ve çalışma hakları ellerinden alındı, inançlı insanlar ötekileştirildi, İslami kimlik kamusal alandan dışlanmaya çalışıldı. Halk, bu baskılara bir tepki olarak değişim istedi. 23 yıl önce büyük umutlarla başlayan AKP iktidarı, işte bu değişim talebinin ve adalet özleminin bir ürünüydü.
İlk yıllarında demokratikleşme ve özgürlükler vaat eden AKP, geniş kitlelerin desteğini arkasına aldı. Ancak geçen yıllar, bu vaatlerin yerini derin bir hayal kırıklığına bıraktı. Bugün geldiğimiz noktada, Türkiye’de demokrasi de özgürlükler de ciddi bir aşınmaya uğramış durumda.
İktidarın ilk dönemlerinde, Avrupa Birliği süreci ve toplumun özgürlük talepleri doğrultusunda bazı olumlu adımlar atıldı. Başörtüsü yasağı kaldırıldı, İmam Hatip liselerinin önü açıldı, inanç özgürlüğü konusunda önemli iyileşmeler sağlandı.
Ancak zamanla, özgürlüğün sadece şekilsel düzeyde kaldığı, derinlikli bir değişimin yaşanmadığı görüldü.
Başörtüsü serbest bırakıldı, evet; ama toplumun ahlaki dokusu zayıfladı. Tesettür, hakikatin bir sembolü olmaktan çıkarılıp, moda ve tüketim kültürünün bir parçası haline getirildi. Ahlaki değerler örselendi, gençlik dünya sevgisine, bireysel haz ve tüketim tutkularına daha fazla kapıldı.
İslami kimliğin görünür olduğu bir dönemde bile İslam ahlakının ruhu zayıfladı.
Kur'an'da Rabbimiz buyurur:
"Ey insanlar! Sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışasınız diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır." (Hucurât Suresi, 13)
Önemli olan görünüş değil, takvada derinleşmektir. Ancak görünen o ki, iktidar değişmiş, görünüşler değişmiş; fakat kalplerdeki dönüşüm sağlanamamıştır.
Öte yandan, basın özgürlüğü, bağımsız yargı, ifade özgürlüğü gibi demokrasinin temel taşları aşama aşama zayıflatıldı. Muhalif sesler bastırıldı, gazeteciler tutuklandı, akademisyenler ve düşünce insanları susturuldu. Gençliğin ve sivil toplumun özgür iradesi, baskı ve denetim altına alındı.
Seçimler ise artık sadece sandığa gidip oy kullanmaktan ibaret bir ritüele dönüştü. Gerçek bir demokratik rekabet ortamı, medya özgürlüğü ve tarafsız yargı gibi unsurlar sistemli bir şekilde ortadan kaldırıldı.
Özgürlükler, iktidarın çizdiği sınırlar içinde anlam kazanmaya başladı; farklı düşünen herkes dışlanmaya ve itibarsızlaştırılmaya çalışıldı.
İslami siyaset anlayışı ise her zaman adaletin tesis edilmesini, liyakatin esas alınmasını ve emanetin ehline verilmesini emreder. Kur'an'da bu açıkça şöyle ifade edilir:
"Şüphesiz Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder." (Nisâ Suresi, 58)
İktidarlar, güçlerini halktan alsalar bile meşruiyetlerini adaletten almak zorundadırlar. Aksi halde güç, adaleti değil; adaletsizlik, gücü kutsar.
AKP iktidarı, 23 yıl sonunda özgürlükleri genişletmek ve demokrasiyi güçlendirmek bir yana; her iki kavramı da zayıflatan bir tablo bırakmıştır. 28 Şubat’ın vesayetçi anlayışına karşı verilen mücadele, başka bir biçimde iktidar vesayetine dönüşmüştür.
Türkiye, gerçek demokrasiye ve İslami adalet anlayışına ulaşmak istiyorsa, sadece sandığa gitmeyi değil; her alanda hakka, hukuka ve özgürlüklere sahip çıkmayı öğrenmelidir.
Ve daha önemlisi; sadece şekilsel değişimlerle değil, ahlaki ve manevi bir dirilişle yeniden ayağa kalkmalıdır. Çünkü adaletin olmadığı, özgürlüğün hakiki anlamını kaybettiği, ahlakın zedelendiği bir toplumda gerçek kurtuluş mümkün değildir.
"Unutmayalım ki adaletin olmadığı bir yerde özgürlük, özgürlüğün olmadığı bir yerde de insanlık yaşayamaz."
"Zulümle abat olanın sonu berbat olur; hakka dayanmayan hiçbir iktidar sonsuza kadar ayakta kalamaz."
Selam ve Dua İle,
Zübeyt BOZKURT