Allah ondan razı olsun, ashabı kiramdan Enes, Peygamberimiz ile yaşadıkları günlerden bir hatıra aktarıyor ve diyor ki:

Peygamberimiz gününde namaz için kamet getirildi. O esnada bir adam işini görmek için onunla konuşmaya başlamış olur. Adam konuşmasını uzatır dururdu. O kadar ki o cemaattekilerden kimilerinin beklemekten ötürü esnemeye başladığını görürdüm.

Bir Müslüman olarak Peygamberimize ait bu hatıraya ne kadar saygı ve özlemle bakacağımızı konuşmaya gerek yoktur. Yalnız bu hatırada çok daha önemli bir ayrıntı göze çarpmaktadır:

Peygamberimiz için gözümün nuru dediği namaz vakti gelmiştir. Müezzin namazın farzını kıldırması için kamet getirmiştir. Bu durumda namazın farzının yani onun imamlık edeceği büyük bir ibadetin başlamasına saniyeler kalmıştı. Bir adım daha hareket edince namaz için tekbir getirecek mihraba geçecek” Allah’u ekber” diyerek namaza başlayacaktır. O ve onun imametinde yüzlerce sahabe namaz için hazır beklemekteydiler. Başka bir Müslümanın ise görülmesi gereken bir işi vardır.

Yanına yanaşmış, derdini anlatmaktadır. Yer, Peygamberimizin mescidi ve o mescidin mihrabı. Vakit namaz vakti, namazında iftitah tekbirinde saniyeler kala. Bir Müslümanın anlatacağı sıkıntısı dinleniyor, namaz bekliyor. Cemaat bekliyor. O beklemeden ötürü de kimileri esnemeye başlıyor. Bir Müslümanın derdini anlatması o pozisyonun özeti.

Bu bir hikâye değil, dinimizi öğrendiğimiz hadis kitaplarında bir paragraf. Bu hadis kıyamete kadar hadis kitaplarında kalacak. Belki basit bir hikâye gibi okuyan da olacaktır bunu ama biz böyle bir bilgiyi; Peygamberimizin hayatında insana ve çevresindekilere verdiği değerin büyük bir örneği, insana yatırım ve namaz ibadeti arasındaki kesişmenin işaret ettiği insanlığı beraberce yaşatmada eşsiz bir örnek, din ile hayatın ne kadar işçi olması gerektiğinin tartışmasız tablosu olarak ele alacağız.

Namazın bir ibadet olarak üstünlüğü ve ağırlığı tartışma konusu olamaz. İkinci bir ibadeti ona yakıştıramayız bile. Bu bir kuraldır. Ancak namazın bu ağırlığı mesele orucun bahsettiği anlamına gelmez. Taşlar yerli yerine oturtulduğunda ise her taşın bir özgül ağırlığı muhakkak olacaktır. Müslüman olarak yaşamak için namaz ibadeti ruhumuz kadar üstündür şüphesiz.

İnsani paydadaki kardeşlerimizin maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamadaki gayretlerimiz Rabbimiz ibadet gördüğü işlerdendir. Mihrabında kamet getirildikten sonra bile bekleyen Peygamberimizin bize bıraktığı mesaj budur. Kimi gaflet ehlinin mesela namazı ihmal ettiği halde bazı insani işlerini yeterli bulmasına değinmeye gerek yoktur. En basit hesap işlemi ile yanlışlığı anlaşılabilecek bir akıl tutulmasıdır o anlayış.

İnsanların ihtiyaçlarına yardım etmek Allah’ın rızasını kazandıran işlerdendir, ibadet ağırlıklıdır. Bir dernek çatısı altında veya sıradan bir şekilde ikinci bir insana yapılan sözlü, mali ve bedensel yardımın ibadet kalitesinde yapılması gerekir:

1- Allah rızasını kast ederek, ihlasla,

2- Başa kakmadan, bıktırıp usandırmadan, teşekkür beklemeden,

3-İşi yarım bırakmadan,

4- Yardım yapılanın yardım görmüşlüğünü gizleyerek, teşhir etmeden yapabilmek bir ibadet kalitesidir. Bu kalite, ahirette Rabbinden sevap bekleyen herkesin hedefi olmalıdır.

İnsanlara yararlı olmak, bizim yaşam hedeflerimizden biri olduğu kadar yetiştirdiğimiz nesillerin eğitim malzemelerinden de biri olmalıdır. Önümüze konan standart ölçüdür:

Mümin uyumlu ve kendisi ile geçinebilen biridir. Uyumlu olmayan da hayır yoktur. “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.”

Bir Müslümanın kendisi veya ailesinde biri ile alakalı sıkıntılardan birinin giderilmesine yardımcı olmak, aç olanın açlığını gidermeye çalışmak, bunu yapmayanın ise yapabilecek birine aracı olması ahiret sıkıntılarından bir sıkıntısını giderilme sebeplerindendir.

Bir ahiret kurtarma umudu için güzel söz, bir miktar para, bedensel bir destek, bilgi aktarımı, eldeki makam ve benzeri imkânları aracı yapma, nasihat etme, güzel örnek olma ile yapılabilir bir iştir bu iş. Önemli olan, insanın ihtiyacının giderilmesine sebep olmaktır.

İyilik yapılacak kimselerin ötelerde olan birileri olması gerekmez. En yakınımızdaki ebeveynimiz, çocuklarımız, diğer aile fertlerimiz, akrabalarımız, komşularımız, yetimler, işçilerimiz, işçi arkadaşlarımız, dilenenler hatta hayvanlar bu iyiliğimize muhatap tırlar.

Şöyle bir ölçü koyabiliriz: biz Allah’ın kuluyuz. Onun her mahlûku bizim yardımımız için adayıdır.

Yazar

Güneş UZEL