Müslümanlar tarihlerinde en büyük dağınıklıklarını yaşıyorlar. Bir araya gelecek bütün edimlerden ve durumlardan yoksunlar. En küçük sorunları, belki de dikkate alınmaması gereken kimi durumları aşırı büyütüyorlar. Uçurumların arasını açıyorlar. Asıl buluşma nedenlerini ise ihmal ediyorlar.
Müslümanların güven duyacağı, onlara öncülük yapacak bir ülke ve bir liderden de yoksunlar. Geçmişte, Osmanlı Devleti gibi büyük bir güç, bütün Müslümanların dayanağıydı. Dünyanın bir ucunda, Osmanlı yönetiminde olmasalar dahi güven duydukları bir güç vardı. Osmanlı’nın eli, sesi ve gücü onlara kadar uzanırdı. Bu yardımlaşma Endonezya’da, Çin’de, Japonya’da ve dünyanın diğer köşelerinde gerçekleşiyordu. Bu sadece Müslümanlar için değil, diğer mazlum topluluklar için de geçerliydi.
Oysa bugün, Müslümanlara öncülük yapan ülkeler bile Batı’nın güdümünde ve onlara bağımlı. Onlar nasıl yönlendiriyorlarsa, Müslüman ülkeler de öyle hareket ediyorlar. Hatta bir Müslüman ülke coğrafyası bombalanırken, bunu yapmalarını Batı, Müslümanlardan istiyor. Müslümanlar da bağımlılıklarından dolayı, onların önlerinde koşar adım gidiyorlar.
Türkiye gibi bir ülke, Osmanlı Devleti’nin bir bakiyesi. Küçük ama hala umut verebilecek güçte. Ne yazık ki Türkiye, onlara bu umudu verecek özellikte değil. Onlara öncülük yapılması gereken asıl sorunların çok uzağında. Batı’nın ve demokrasinin tuzağında.
İran ise kendisini mezhep ile sınırlamış. İran, Müslümanları bütüncül olarak kucaklama şansını çoktan yitirdi. "İran İslam Devrimi" ifadesi bile yanlış. Bunu, Müslümanların devrimi olarak sunmuş olsaydı, belki bu şans yakalanabilirdi. İran dahil, mezhep tartışmalarını ve gerilimlerini bir yana bırakarak birbirlerine yaklaşmalıdırlar. Bugün için özellikle buna büyük gereksinim var.
Ne yazık ki Müslümanlar, egemen güçlerin güdümünde ve yönlendirmesinde. Bu da onların bir tuzağın, bir oyunun içinde olduklarını gösteriyor. Müslümanlar, aralarındaki küçük sorunları giderip, var olan büyük bağları geliştirmelidirler. İslam düşüncesinin ruhunu diriltmelidirler. İbadetler zaten bunu sağlıyor. Aynı safta buluşma, zekât gibi, fitre ve sadaka gibi yardımlaşmalar önemli güçleri oluşturuyor. Hac ibadetleri, Müslümanların birbirini tanıma ve ısınma ibadetidir. Büyük fedakarlıklar da bulunmanın bir çabasıdır.
Müslümanlar ekonomik güçlerini birleştirmelidirler. Ellerindeki büyük gücü harekete geçirebilirler. Müslümanlar, aralarındaki fitne odaklarını hep birlikte yok etmelidirler. Dünya insanlığına bunu sunmalıdırlar. İnsanlık, umudun ve geleceğin Müslümanlardan olduğunu görmeli. İnsanlığın yeniden İslam’a akışı hızlandırılabilir. Her koşulda mazlum, çaresiz ve yalnız toplulukların, bireylerin yanına koşmalıdırlar. O zaman, dünyanın büyük çoğunluğunu oluşturan mazlum topluluklar, Müslümanlarla birlikte hareket ederler.
Müslümanların büyük gücü olan sevgiyi daha da öne çıkarmalıdırlar. İnsana, hayvanlara, doğada var olan her şeye sevgiyle bakmalıdırlar. Sevgiyle bakıldığında büyük bir devrim sağlanmış olur.
Güven duygusu önemlidir. Güven ve eminlik. Müslümanlar, başta kendilerine güvenmeli. "Ben yalnız başımayım, çaresizim" dememeli. Çünkü büyük buluşlar küçük devrimlerle başlar ve giderek büyük bir dünya oluşturulabilir. Müslümanların buna her zaman için bir şansı vardır.
Müslümanlar, her şeyden önce birbirine güvenmelidirler. Zihinlerinin arka planlarında soru işaretleri bırakmamalı, iyi niyetle yola çıkılmalıdır. Zor bir dönem, büyük bir sorumluluk ama önemli bir girişim, bir başlangıca bakar. Küçük ve çıkara dayalı kimi durumlar göz ardı edilmeli, uzak durulmalıdır. Dünya Müslümanları, mazlumları ve insanlık için bu bir zorunluluktur. Müslümanların üzerinde büyük bir vebal vardır. Herkes, hemen her birey, özellikle de aydınlar ve siyaset adamları sorumludurlar.
Bugün, dünyadaki mazlum toplulukların, çaresiz insanların yanı başında durabilmek, İslam’ın sevgi, yardımlaşma ve adalet ilkelerini yaşatarak gerçek bir değişim başlatmak mümkündür. Bu, sadece bir inanç meselesi değil, aynı zamanda insanlık adına yapılması gereken bir sorumluluktur. Müslümanlar olarak, küçük farklılıklarımızı bir kenara bırakarak, büyük bir güç birliği oluşturabiliriz. Gelecek, bu birliğin inşa edilmesine bağlıdır.
Herkesin, özellikle de aydınların, siyasetçilerin ve liderlerin, bu sorumluluğu üstlenerek, birleştirici bir rol oynaması gerekmektedir. Hep birlikte, daha adil, daha güvenli bir dünya inşa etmek için omuz omuza durmalıyız. Müslümanların güveni, sadece birbirlerine değil, insanlığa da yön verecek gücü barındırmaktadır.
Müslümanlar arasında güçlü bir birlik ve güven duygusu inşa etmek, sadece İslam dünyasının geleceğini şekillendirmekle kalmaz, aynı zamanda insanlık için de büyük bir sorumluluktur. Küçük ayrılıkları ve çıkar çatışmalarını bir kenara bırakıp, birbirimize güvenerek, sevgi ve yardımlaşma temelinde büyük bir güç birliği oluşturabiliriz. Bu birliktelik, sadece ekonomik ve siyasi alanda değil, aynı zamanda insani değerlerin ve adaletin hâkim olduğu bir dünya yaratma yolunda da bizlere ilham verecektir. Bugün, zorluklar ve ayrılıklar içinde olsa da, Müslümanlar olarak üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirerek, mazlumların yanında durmalı ve gerçek anlamda bir değişim başlatmalıyız. Gücümüz, birlikte hareket ettiğimizde ortaya çıkar. Birbirimize duyduğumuz güven ve dayanışma ile daha adil, barış dolu ve güvenli bir dünya inşa edebiliriz.
Selam ve dua ile…
Zübeyt BOZKURT