Allah‘ın razı olduğu kullardan olmak ve sonsuz cennet nimetlerine kavuşmak isteyen bir mümin ihlası kazanmak için hayatın her anında Kur’an ayetlerini titizlikle uygulamalı, Kur’an ahlakına göre yaşamalıdır. Ancak bunun için samimi bir kalple, katkısızca Allah’a yönelmesi, sadece Allah’ı razı etmek için çaba sarf etmesi ve ihlasını kırmak isteyen tüm olumsuz etkilere karşı son derece dikkatli olması gerekir. Şeytan sürekli çaba sarf etmekte ve türlü yöntemlerle insanı doğru yoldan çevirmeye çalışmaktadır.
İnsan alışkanlıkla ya da çevresinden görerek yaptığı pek çok hareketle ihlasını zedeleyebileceğini, katkısızca yapmak istediği amellere zarar verebileceğini aklından çıkarmamalıdır. Bu nedenle de sürekli olarak niyetini kontrol etmeli, her söylediği sözü, yaptığı her ameli Allah’a has kılarak yapmalıdır. Ancak bu ahlaka sahip olmanın zor değil, aksine çok kolay olduğunu da hiçbir şekilde aklından çıkarmamalıdır. Samimiyet, dürüstlük ve katkısızca Allah’a yönelmek insanın hiç güç harcamadan kazanabileceği özelliklerdir. Üstelik her işte bir kolaylık kılan Rabbimiz bizleri elçileriyle ve Salih müminlerle desteklemiş, ihlası kazanmanın yollarını da ayetleri ile göstermiştir. İslam âlimleri de ihlas konusunun üzerinde özellikle durmuş ve eserlerinde iman edenleri katkısızca Allah’a yönelmeye ve ihlası gözetmeye davet etmişlerdir.
Bediüzzaman Said Nursi’nin eserleri de ihlası kazanma konusunda gayret içinde olan Müslümanlar için çok önemli bir rehber niteliğindedir. Bediüzzaman İhlas’ın üzerinde önemle durmuş bu konuda iman edenlere çok önemli tavsiyelerde bulunmuştur. Bediüzzaman bir sözünde ihlası şu şekilde tarif etmektedir:
Ey ahiret kardeşlerim ve ey hizmeti kuraniyede arkadaşlarım! Bilirsiniz ve biliniz: bu dünyada, özellikle ahiret hizmetlerinden en mühim bir esas, en büyük bir kuvvet, en makbul bir aracı, en önemli dayanak noktası, en kısa bir hakikat yolu, en makbul bir manevi dua, amaca ulaşmada en kerametli vasıta, en yüksek bir karakter, en safi bir kulluk: ihlas
Bediüzzaman’ın da önemli vurguladığı gibi ihlas, insanın kulluk vazifesini eksiksiz bir şekilde yerine getirebilmesi için sahip olması gereken en önemli özelliklerden biridir. Çünkü “
Şüphe yok ki biz, o kitabı gerçek olarak indirdik sana, artık sen de, onun dininde bütün özünü ona bağla da ona kulluk et yalnız. Bilin ki özden kulluk, yalnız Allah'a olur, ondan başka mabutlar kabul edenler, biz derler, onlara, ancak bizi Allah'a yakınlaştırıp manevi bir yakınlık derecesine ulaştırırsınlar diye tapıyoruz; şüphe yok ki Allah, ihtilafa düştükleri şeyler hakkında aralarında hükmeder; şüphe yok ki Allah, yalan söyleyen ve kafirlikte ileri giden hiçbir kimseyi doğru yola sevketmez. Zümer Suresi 2-3
Ayetiyle de emrediliği gibi gerçek din ancak ihlasla, katkısızca Allah’a yönelmekle yaşanabilir.
Allah, Kur’an ayetleriyle insanın katkısız bir iman ve ihlası nasıl kazanabileceğini bildirmiştir. Ayrıca her insan da ihlası ve samimiyeti tek başına kavrayabilecek ve yaşayabilecek şekilde yaratılmıştır. Dolayısıyla ihlası kazanmak ve arttırmak son derece kolaydır. İnsan hiçbir bilgiye sahip olmasa dahi sırf vicdanına başvurarak ihlası kazanabilir. Sırf samimi bir kalple Allaha yönelmekle, ihlası zedeleyen tüm tavırlardan arınıp, hangi tavrın ihlaslı hangisinin ise ihlasız olduğunu anlayabilecek hale gelir. Bu nedenle de insan vicdanın nasıl Rahmani bir rehber olduğunu bilmeli, hiçbir zaman için hangi tavrın ihlaslı olacağını bilmiyordum, gösterdiğim davranışın ihlasımı zedeleyebileceğini tahmin edemedim, ben samimi ve ihlaslı olduğunu sanıyordum gibi mantıklarla kendisini kandırmamalıdır. Tüm bunların insanın vicdanını rahatlatmak için öne sürdüğü samimiyetten uzak düşünceler olduğunu aklından çıkarmamalıdır. Çünkü vicdanına uyan bir kimse için ihlası kazanmak ve bunu ahirete kadar muhafaza etmek son derece kolaydır.
İnsanın ihlası gerçek manasıyla yaşayabilmesi için öncelikle ihlasın neden bu kadar önemli olduğunu kavraması ve bu iman seviyesinde ulaşabilmeyi içten arzu etmesi gerekmektedir. Çünkü ihlasın önemini kavramamış olan insanlar güç ve kudreti dünyevi değerler de ayırabilmekte, toplum içinde yer edinebilmek için bunların peşinde koşabilmektedirler. Şan şöhret, zenginlik, güzellik, akademik, kariyer ya da itibar sahibi olmak bu düşünceye kapılan insanların ardı sıra sürükledikleri özelliklerdir. Oysa bunların hiçbiri insana ne dünya hayatında ne de ahirette gerçek anlamda kalıcı bir güç ya da itibar kazandırmaz.
Selam ve Dua ile
Zübeyt BOZKURT