Bir çağ düşünün… Teknolojinin ışıkları altında, kalpler kararmış. Ses çok, huzur yok. Kalabalıkların ortasında insan yalnız. İşte böyle bir çağda, imanını diri tutmak, Allah’ı unutmadan yaşamak her zamankinden daha zor; ama bir o kadar da değerli. Çünkü bu çağın en büyük cihadı, kalbi Allah’la diri tutmaktır.

Zikir; sadece tesbih tanelerinde dönen kelimeler değildir. Zikir, ruhun Allah’a yönelişidir. Zikir, unutan bir dünyada hatırlamaktır. Zikir, gafletin girdabında “Ben buradayım Rabbim!” diyebilmektir.

Ey genç kardeşim!
Sen bu çağın ümidi, ümmetin yüreğinde yeşeren filizsin. Sana düşen görev, sadece bilgiyle donanmak değil; kalbini de imanla beslemektir. Çünkü ilim yön verir, zikir yürütür. Zikirsiz ilim, gövdesiz bir baş gibidir; hareket edemez.

Zikreden bir genç, yalnız kalmaz. Çünkü Allah onunla beraberdir. “Beni anın ki, Ben de sizi anayım.” (Bakara, 152) ayetinin muhatabı odur. Her sabah güne “La ilahe illallah” diyerek başlar, geceye “Elhamdülillah” diyerek veda eder. Her nefeste Rabbini hatırlayan bir kalp, imtihanın ortasında bile sarsılmaz.

Gerçek zikir, kalbi Allah’a bağlar, nefsi dizginler. Kalbinde zikir taşıyan genç, haramın süsüne aldanmaz, dünyanın geçiciliğine aldanmaz. Çünkü bilir ki, “Allah ile olan, asla kaybetmez.”

Bugün Müslüman gençliğe düşen görev; zikirle diri kalmak, dua ile beslenmek ve imanı sadece kalpte değil, hayatta da yaşatmaktır. Zikir, imanla yürüyen bir iradenin yakıtıdır. Çünkü Allah’ı anan bir genç, korkak olmaz; tembel olmaz; kararsız olmaz.

Zikirle dolu bir kalp, imanla parlar.
Zikirle dolu bir dil, tebliğ olur.
Zikirle dolu bir gençlik, ümmetin yeniden dirilişidir.

Unutma genç kardeşim:
Kalbinde Allah varsa, dünya seni yenemez.
Diller susabilir, yollar kapanabilir, umutlar tükenebilir… ama Allah’ı anan bir yürek asla tükenmez. Çünkü o yürek, Rahman’a bağlıdır.

O hâlde;
Her sabah Allah’ın adını anarak kalk.
Her işe O’nun adıyla başla.
Ve her geceni, O’na kavuşmaya hazır bir kalple kapat.

Çünkü zikir, sadece bir ibadet değil; imanın nabzıdır.
Kalbin Allah’ı anmayı bıraktığı an, aslında yaşamayı bırakır.

Ey Müslüman genç!
Sen Allah’ı an, Allah da seni anacaktır.
Sen unutma ki, zikirle dirilenler, Allah katında ölü sayılmaz.

Zikir Bir Tarikata Bağlı Olmadan da Yapılır

Zikir, sadece belli bir topluluğa, tarikata veya gruba mensup olanların değil; her Müslüman’ın kalbinde yer alması gereken bir ibadettir. Çünkü Allah, zikri tüm kullarına emretmiştir.

Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz buyuruyor:

“Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin.”
(Ahzâb Suresi, 41. ayet)

Bu ayette dikkat edilirse, Allah bu çağrıyı sadece bir zümreye, bir tarikata ya da özel bir gruba değil — “ey iman edenler” diyerek bütün müminlere yapıyor. Yani zikir, her müminin doğrudan Rabbine yönelmesidir; araya aracı girmeden, gönülden Allah’la bağ kurmasıdır.

Yine Kur’an’da şöyle buyrulur:

“Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle, sabah akşam zikret. Gafillerden olma.”
(A’râf Suresi, 205. ayet)

Bu ayet bize gösterir ki, zikir bir mekânla, bir toplulukla veya bir merasimle sınırlı değildir. Zikir, içten gelen bir yöneliştir. Sessizce, yalnızca Allah’ın duyduğu bir fısıltıyla bile yapılabilir. Çünkü Allah kulunun kalbini duyar.

Elbette ki bir mürşidden, bir âlimden manevi rehberlik almak güzel bir şeydir; fakat zikir bununla sınırlı değildir. Zikir, doğrudan Allah’a bağlı olmanın, kulun Rabbine teslimiyetini diri tutmasının en sade yoludur.

Ey genç kardeşim!
Allah’ı anmak için kimseden izin alman gerekmez. Elini kaldırıp “Ya Rab!” demen yeter. Kalbini aç, dilinle söyle, gönlünle hisset.

Zikir Bir Tarikata Bağlı Olmadan da Yapılır

Zikir, sadece belli bir topluluğa, tarikata veya gruba mensup olanların değil; her Müslüman’ın kalbinde yer alması gereken bir ibadettir. Çünkü Allah, zikri tüm kullarına emretmiştir.

Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz buyuruyor:

“Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin.”
(Ahzâb Suresi, 41. ayet)

Bu ayette dikkat edilirse, Allah bu çağrıyı sadece bir zümreye, bir tarikata ya da özel bir gruba değil — “ey iman edenler” diyerek bütün müminlere yapıyor. Yani zikir, her müminin doğrudan Rabbine yönelmesidir; araya aracı girmeden, gönülden Allah’la bağ kurmasıdır.

Bu ayet bize gösterir ki, zikir bir mekânla, bir toplulukla veya bir merasimle sınırlı değildir. Zikir, içten gelen bir yöneliştir. Sessizce, yalnızca Allah’ın duyduğu bir fısıltıyla bile yapılabilir. Çünkü Allah kulunun kalbini duyar.

Elbette ki bir mürşidden, bir âlimden manevi rehberlik almak güzel bir şeydir; fakat zikir bununla sınırlı değildir. Zikir, doğrudan Allah’a bağlı olmanın, kulun Rabbine teslimiyetini diri tutmasının en sade yoludur.

Ey genç kardeşim!
Allah’ı anmak için kimseden izin alman gerekmez. Elini kaldırıp “Ya Rab!” demen yeter. Kalbini aç, dilinle söyle, gönlünle hisset. Çünkü Allah, kendisini anan her kalbe özel bir yakınlık verir:

“Beni anın ki Ben de sizi anayım.” (Bakara, 152)

İşte bu, en büyük müjde, en yüce tarikat: Allah’la doğrudan bağ kurmak…

Zikir bir toplulukla yapılabilir, ama asıl zikir yalnız kalınca da devam edendir. Çünkü zikrin kaynağı kalptir, makamı gönüldür, rehberi Kur’an’dır.

Selam ve Dua İle

Zübeyt BOZKURT