"Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup düzeltin ve Allah'tan korkun ki size merhamet edilsin." Hucurat Suresi 49/10 Ayeti kerimede iki şey dikkatimizi çekiyor:
Bunlardan birincisi müminlerin kardeş olduğu hususu, ikincisi de kardeşler arasında dargınlık, kırgınlık meydana gelirse, aralarının bulunup barıştırılmalarıdır.
Evet, müminler kardeştir, onları birleştiren bağ din bağıdır, iman bağıdır, inanç bağıdır. Onlar aynı kitaba, aynı Allah'a, aynı peygambere inanırlar, aynı dinî kurallara bağlıdırlar.
İnsanları bir arada tutan, birleştiren, kaynaştıran birçok bağ vardır. Bunların en kuvvetlisi hiç şüphesiz din bağıdır, inanç bağıdır.
Peygamber Efendimiz Medine'ye hicret ettiği zaman orada iki büyük Arap kabilesi yaşıyordu. Bunlar Evs ve Hazreç kabileleri idi. Bu iki kabile câhiliyye döneminde birbirlerine son derece düşman idiler. Aralarında savaşlar çıkmış, bu savaşlar aralıklarla 120 sene devam etmişti. Bunların en şiddetlisi Hz. Peygamber'in Medine'ye hicretinden önce tam beş yıl devam etmiş olan Buas Savaşı idi. Bu savaşta her iki kabile de büyük kayıplar vermişti. Yahudiler bunları tahrik ediyorlar, aralarındaki düşmanlığı kızıştırıyorlardı. Çünkü bunların birleşmesi, güçlenmesi kendi aleyhlerine olurdu. Bu durum Hz. Peygamberin Medine'ye hicret edip bu iki kabilenin İslâm ile müşerref olmalarına kadar devam etmiştir. Allah, İslâm ile bu iki kabilenin arasındaki düşmanlığı giderdi. Kalplerini birleştirdi. Hep beraber Allah'ın ipine sarıldılar. Allah'ın ipinden başka hangi bağ onları birleştirebilirdi? Hangi kuvvet onları kaynaştırabilirdi?
Yüce Rabbimiz Evs ve Hazreç kabileleri arasında önceden meydana gelen olaylara işaret ederek şöyle buyuruyor:
"Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılın, ayrılıp bölünmeyin ve Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz bir birinize düşmandınız, Allah kalplerinizi birleştirdi de O'nun nimetiyle kardeş oldunuz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarındaydınız. Allah sizi ondan kurtardı. Allah doğru yolu bulasınız diye âyetlerini size böylece açıklıyor." Al-i İmran Suresi3/103
Müslümanların birlik ve beraberlik içerisinde olmaları İslâm düşmanlarını her dönemde rahatsız etmiştir. Büyük müfessir İbn Kesîr bu âyetin tefsirinde şöyle bir olay anlatır: Yahudilerden biri, Evs ve Hazreç kabilesinin bir arada bulunduğu bir topluluğa rastlar. Onları birlik ve beraberlik içerisinde görünce rahatsız olur, adamlarından birini onların yanına gönderir. Oraya varıp oturmasını, daha önce aralarında yıllarca devam eden harpleri hatırlatmasını söyler. Adam gider, kendine söylenenleri yerine getirir. Bir an câhiliyye duyguları kabarır, birbirlerine düşerler, kızarlar, silahlarını isterler, kabilelerini yardıma çağırırlar. Harre denilen yerde karşılaşmak üzere sözleşirler. Durum Allah Resûlüne bildirilince yanlarına gelir, onları teskin etmeye çalışarak:
"Ben aranızda iken yine mi câhiliyye davası?" der ve yukarıdaki âyeti okur. Onlar da yaptıklarına pişman olurlar, barışırlar, silahlarını atarlar ve birbirlerinin boyunlarına sarılırlar.
Ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz, müminler arasındaki kardeşliği onlara bir nimet olarak lütfettiğini belirtiyor. Gerçekten bu, Yüce Rabbimizin müminlere bahşetmiş olduğu büyük bir lütuf ve nimettir.
Hz. Ömer Kudüs'ü fethedince halkına vermiş olduğu eman-nâmenin hutbesinde sözlerine şöyle başlıyor:
"Hamdolsun O Allah'a ki bizi İslâm dini ile azîz etti. İman ile şereflendirdi. Resûl-i Ekrem Muhammed hürmetine rahmetine nâil kıldı, dalâletten kurtardı. Dağınık iken onun sayesinde bir araya getirdi. Kalplerimizi birbirine ısındırdı. Düşmanlarımıza karşı muzaffer kıldı. Memleketler ihsan etti. Bizi seven kardeşler haline getirdi. Ey Allah'ın, kulları bu nimetlerden dolayı Allah'a hamd-ü senâ ediniz."
Medine'li olan Evs kabilesi ile Hazreç kabilesi arasında tesis edilen kardeşliğe işaret edilmektedir. Bir de Peygamber Efendimiz Medine'deki Müslümanlarla Mekke'den hicret eden Müslümanlar arasında kardeşlik tesis etmiştir.
Şöyle ki; Sevgili Peygamberimiz, Medîne'ye hicret edince ilk yaptığı işlerden biri orada bulunan Müslümanlar yani Ensârla Mekke'den hicret eden Muhacirler arasında kardeşlik anlaşması yapmış olmasıdır. Mekke'li Muhacirler yurtlarından, yuvalarından kopmuşlar, kavim ve kabilelerinden ayrı düşmüşler, dinleri uğrunda mallarını, mülklerini Mekke'de bırakarak Medine'ye hicret etmişler, böylece Kur'an-ı Kerim'in ifadesiyle "Muhacir" unvanını almışlardı.
Medineli Müslümanlar da onları en yakınlarına, hatta kendilerine bile tercih ederek her türlü yardım ve fedakârlıkta bulunmuşlar, bu yüzden Kur'an-ı Kerimde, belirtildiği üzere "Ensar / yardımcılar" vasfıyla anılmışlardır.
Bu kardeşlik anlaşmasının gayesi, Muhacirleri desteklemek, onların yurtlarından ve yuvalarından uzak düşmelerinin vermiş olduğu gariplik ve ıstırabı gidermek, mâlî sıkıntılarını bir ölçüde de olsa hafifletmek içindi. Rasûlullah'ın Medîne'de Ensâr ve Muhacirler arasında tesis etmiş olduğu bu kardeşlik, maddî ve manevî yardımlaşma esasına dayanıyordu. Ensar, Muhacir kardeşlerini alıp evlerine götürdüler, mallarına ortak yaptılar.
Hatta başlangıçta Muhacir ile Ensar birbirlerine vâris bile oluyorlardı. Bu durum Bedir muharebesine kadar devam etmişti.
Sadece, müminlerin kardeş olduklarını belirtmek yeterli değildir. Onların kardeşliklerini pekiştirecek, kuvvetlendirecek esasların getirilmesi de önemlidir.
Selam ve Dua İle