İslam birliği yakın tarihimizde medeniyetimizin kodlarından yola çıkarak bir form olarak belirlenmiş bir idealdir.

Bu idealin teorik örgüsü Sultan Abdülaziz döneminde oluşturulmuştur.  II. Abdülhamit Han döneminde ise bu ideal devlet politikası olarak da planı çıkartılıp uygulanmıştır.  Cumhuriyet Türkiye’sinde ise Selçuklu Osmanlı da benimsemiş, siyası ıslahatçı bir İslami hareket olan milli görüş hareketi bu ideali, Mefkürsine dünya görüşüne başat bir unsur olarak yerleştirmişti.

İslam birliği İttihadı İslam birey bu hedefin gerçekleşmesi için asıl muharrik güçtür. Zira ona göre yeni bir dünya Müslümanların hak adalet ve tevhit merkezi dünya görüşleri çerçevesinde kurulacaktır. Bunun sağlanması için fikri, iktisadi, siyasi insanlığın kurtuluşunu sağlama ve medeniyet iddiasındaki Müslümanların öncelikli meselesi olmalıdır.

Millî görüş hareketinin temel karakterleri şunlardır: İslamcılık, İslam birliği ideali, Ümmetçilik tasavvuf menşei oluş, ehlisünnet mensubiyeti, mezhepler üstü duruş, millilik, yerlilik, antiemperyalizm, antisiyonizm, siyasallık, ıslahatçılık, karizmatik lider tipli oluş, kuşatıcılık, aktivizm, ve teşkilatçılık. Bütün bu karakterlerin hepsini şu iki hususta mündemiç olduğu söylenebilir: İslami dünya görüşü ve bağımsızlık.

İslami mücadelede siyaseti parti siyaset metodunu benimsemiş, “Yaşanabilir Bir Türkiye”, “Yeniden Büyük Türkiye” ve “Yeni Bir Dünya İdeallerini belirlemiş Siyasal ve İslami bir harekettir.

İslam birliği Kur’an ve sünnetin emridir. Yüce Allah “Hepiniz Allah’ın ipine sarılın. Bölünüp parçalanmayın” (Âl-i İmran, 103) fermanı ile bu birliği emretmiştir. Peygamberimiz (sav) ise bu konuda yüzlerce tavsiyesi vardır.

İslam birliği ortak inanç, tefekkür ve ilim birliği demektir.

Tanzimat tecrübesinin sosyal, siyasal ve ekonomik sonuçlarının yol açtığı sıkıntıların yanında, Avrupa devletlerinin gittikçe artan müdahalelerinin gayri Müslim tebaa arasında ayrılıkçı temayülleri daha da arttırmasının da tesiriyle Balkanlar’da ayaklanmalar başladı ve Bâbıâli’nin müdahaleleri sonucunda isyanlar bastırıldı. Fakat bu müdahaleler Rusya’nın da teşvikiyle Avrupa’da hilâl-haç kavgası olarak değerlendirildi.

Özgürlük isteyen masum Hristiyanların Müslümanlarca zulme uğradığı şeklinde yoğun bir kampanya düzenlenerek Osmanlı Devleti’ne baskı yapılmaya başlandı. Bu gelişmeler Osmanlı kamuoyunda şiddetli bir tepki uyandırdı. Başta Basiret, Sabah ve Vakit olmak üzere gazeteler, bir Müslüman ittifakından söz ederek hilâfete bağlı olan milyonlarca Müslümanın Osmanlı Devleti’ne yönelik bu kampanyaya kayıtsız kalamayacağı fikrini yaydı. İslâm dünyasından gelen tepkiler de bunu göstermekteydi. Diğer taraftan İslâm memleketlerinin hızlı bir şekilde Avrupa hâkimiyetine girdiği bu dönemde ülkelerinden kaçan ya da sürgün edilen Müslüman aydınların Osmanlılara sığınarak yardım ve destek sağlamak için kamuoyunu harekete geçirme faaliyetleri de etkili olmaktaydı.

Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez ve ona ihanet etmez, onu mahrum bırakmaz ve ona hakaret etmez. Kişiye günah olarak Müslüman kardeşine hakaret etmesi yeterlidir. Müslümanın kanı, malı ve namusu diğer bir Müslümana haramdır, korumakla mükelleftir, onlara dokunamaz.”

“Bir Müslümanın kardeşine üç günden fazla küsmesi helal olmaz. Allah sizin suretlerinize ve kalıbınıza bakmaz, kalplerinize bakar. Takva, Allah korkusudur ve kalptedir. Arabın aceme üstünlüğü yoktur. Üstünlük takvadadır. Allah katında en şerefli olanınız Allah’tan en çok korkanınızdır.” (Buhari)

İslam birliği ekonomik yardımlaşmadır. Ekonomik yer altı ve yer üstü kaynakların kullanımıdır ve paylaşımıdır. İslam birliği siyasi birliktir. Siyasi birliği peygamberimiz (sav) Medine’de “Medine Sözleşmesi” ile sağlamıştı. Asr-ı Saadet bir model olarak pek çok siyasi oluşuma örnek olmuştur. Tarih boyunca Müslümanlara ilham kaynağı olmuştur. Bu elbette İslam ülkelerinin ilham kaynağı olmaya devam edecektir.

Tarihte “İttihad-ı İslam” idealinin hayata geçmesi de kolay olmamıştır. İttihad-ı İslama giden yolda hiçbir şey yapılmamıştır demek doğru değildir. Osmanlıdan sonra Müslüman ülkeler ilk olarak 8 Temmuz 1937’de Tahran’da Sadabad Sarayı’nda Türkiye, İran, Irak ve Afganistan dörtlüsü “Sadabad Paktı” imzalayarak bir araya gelmişlerdir. Bu pakt 1979’da İran’daki rejim değişikliğinden sonra feshedilmiştir. 22 Mart 1942 tarihinde Arap Birliği kurulmuştur. Ancak bu ırka dayanan bir birliktelik olduğu için güçlü ve etkili olmamaktadır.

Bunun için D-8 ler Kuruldu. Kuruluş amacı;

-          Savaş değil, barış

-          Çatışma değil, diyalog

-          Çifte standart değil, adalet

-          Üstünlük değil, eşitlik

-          Sömürü değil, iş birliği

-          Baskı ve tahakküm değil, insan hakları, hürriyet ve demokrasi diye tanımlandı.

İslam birliği “Meşveret ve Şura”dır. Yüce Allah'ın “Mü’minlerin dünyaya ait işleri meşveret ve şura iledir” (Şûra, 38) buyurur. Bu âyet-i kerime şûrayı esas olarak emrediyor.

Sonuç olarak, İslam birliği devletlerin birleşmesi, sınırların birleştirilmesi değildir. Tek bir devlet hayali de değildir. İslam birliği din ve inanç, amaç ve ideal birliğidir. Fikir birliği ve ideal birliğidir. İslam birliği siyasal bir oluşum değil, siyasi bir yaklaşım da değildir. İslam birliği, “Mü’minler kardeştir; Müslüman olmayanlar ise insanlıkta eşittir” prensibinin hayata geçmesidir.

Not: bu konu ile ilgili dileyen okurlarımız “Gelin Brirlik Olalım” Kıtabımızda detaylı bir şekilde okuyabilirler.

Selam ve Dua ile

Zübeyt BOZKURT