İnsanların birçoğunun din hakkındaki bilgileri, küçüklüklerinden itibaren çevrelerinden edindikleri kulaktan dolma bilgilere dayalıdır.  Dini, gerçek kaynağından yani Kur’an‘dan ve Peygamber Efendimizin hadislerinden öğrenmedikleri için de, din adı altında birçok hurafeye, asılsız inanca kapılırlar. Bu inançların en tehlikelilerinden biri ise din ahlakını yaşamanın zor olduğu şeklindeki gerçek dışı inançtır.

 Tarih boyunca, dini özünden saptırmaya amaçlayan ve dinin yaşanmasını engellemek için türlü yöntemler deneyen kişiler, dine biz çok zorlaştırıcı uygulama ve hurafe katmaya çalışmışlardır.   Kendi sürekli ürettikleri yanlış uygulamalar yüzünden bilerek veya bilmeyerek insanları dinden uzaklaşmalarına sebep olmuşlardır.  Oysa Allah’ın Kur’an’da bildirdikleri ve Peygamber Efendimizin sünneti bize din ahlakının yaşamasını samimi insanlar için son derece kolay olduğunu öğretmektedir.

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki; Allah evrendeki her şey gibi insanı da yoktan var etmiştir.  İnsanı en iyi tanıyan, ona şah damarından daha yakın olan Allah, dini de insanın yaratılışına uygun yaratmıştır. Allah bir ayetinde insanın din ile fıtratına yani yaratılışına en uygun olana çağrıldığına şöyle haber verir:

Öyleyse sen yüzünü Allah’ı birleyen bir Hanif olarak dine, Allah‘ın o fıtratın içerir ki; insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah‘ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur.  İşte dimdik ayakta duran din budur. Ancak insanların çoğu bilmezler.[1]

 Rabbimizin şefkat ve merhametinin bir sonucu olarak çağlar boyu göndermiş olan bütün hak dinler her zaman çok kolay uygulanabilir hükümlere sahip olmuşlardır. Çünkü Allah insanlar için daima kolaylık dilemiştir ve Allah, size kolaylık diler,  zorluk dilemez.[2] Ayeti ile de bu gerçeği haber vermiştir. Allah’ın sınırlarına uyan bir insan aynı zamanda,  yaratılışına en uygun olan son derece güzel bir hayat yaşayan insandır.

 Bu gerçeği bilmeyen bir takım insanlar ise din ahlakının sınırları kalktığı takdirde daha rahat yaşayacaklarını; örneğin ahlaki değerlere önem vermedikleri zaman özgür olacaklarını düşünürler. Ya da dinin yaşamlarını zorlaştıracak bir takım kısıtlamalar getireceğini zannederler. Hâlbuki bütün bunlar bazı insanların kapıldıkları çok büyük yanılgılar ve şeytanın aldatmacalarıdır. Çünkü Allah’ın dinini yaşamak, insanlara emrettiklerini yerine getirmek son derece kolaydır. Asıl zor olan, yüce Rabbimiz Allah‘ın bildirdiği sınırları tanımayan insanlardan oluşan bir toplumda yaşamaktır. Böyle bir yaşantı son derece kötü sonuçları da beraberinde getirir.

Öncelikle din ahlakından uzak yaşayan toplumlarda veya dinsiz insanların hayatlarında daima kavus, kargaşa, huzursuzluk, korku, mutsuzluk ve stres vardır.  Allah’tan korkmayan bir insan her türlü ahlaksızlığı yapar, hiçbir konuda sınır tanımaz ve dejenere bir hayat sürer. Böyle bir hayatta insanlar birbirlerine karşı fedakârlık gösteremez, sevgi, saygı bilmez, maddi ve manevi destek vermezler. Bu yüzden de böyle bir yaşam hiçbir zaman, hiçbir insana mutluluk getirmez. Din ahlakının sınırları kalktığı zaman insanın huzur bulacağı ortamın tam tersi meydana gelir ve tamamıyla şeytanın istediği gibi cehenneme benzer bir ortam oluşur.

Örneğin günümüzde sıkça örneklerine rastladığımız olaylardan uyuşturucu kullanımının ve ticaretinin yaygınlaşması, fuhuşun, rüşvetin, sahtekarlığın önlenemez bir hal alması gibi durumlar tamamıyla din ahlakından ve dolayısıyla manevi her türlü değerden ve güzellikten uzaklaşmasıyla ilgilidir. Böyle ortamlarda insanlar kendilerince özgür ve diledikleri gibi davranma imkânına sahip olduklarını zannederler.  Oysa bu sınır tanımaz yaşantılarının kendilerine getirdiği maddi ve manevi yıkım, kendilerince özgürlük olarak adlandırdıkları hislerden çok daha büyüktür.  Düşünün ki, fuhuştan, uyuşturucudan alkolden sağlığı bozulmuş, bedeni yaşına göre çok daha hızlı yaşlanmış, saçları, cildi parlaklığını ve canlılığını yitirmiş, bitkin, sefil bir hayat süren insanların kazancı ne olabilir?  Gerçekten de sınır tanımazlık, ahlakı hiçe saymak, amacı olmayan ve sonunun yokluk olduğu sanılan bir yaşamı sürdürmek, istisnasız her insanda fiziksel ve ruhsal olarak çok büyük tahribatlar meydana getirir. Üstelik bu sonuçlar herkesin görebileceği, asla inkâr edemeyeceği kadar açık ve kesindir.

Burada verilen örneklerin çok uç örnekler olduğunu düşünenler olabilir. Ancak şu bir gerçektir ki, insan din ahlakından ne kadar uzak yaşarsa, Allah’ın sınırlarını ne kadar tanımazsa o kadar mutsuz ve zor bir hayat yaşar. Bir insan burada verilen örneklerdeki kadar uç bir hayat yaşamıyor olması ise, onun kolay ve mutlu bir hayatı olduğu anlamına gelmez.  Söz ettiğimiz insanlara göre biraz daha rahat bir hayat yaşar. Ama gerçek mutluluğu ve huzuru asla bulamaz.  Üstelik sonuç olarak da bu insanı,  Allah’ın emirlerinden uzaklaştığı için büyük bir pişmanlık duyacağı,  zorlukların ve acıların en büyüklerini yaşayacağı ahiret hayatı ile karşılaşır.

 Allah’tan korkan ve din ahlakının gereklerini eksiksiz olarak yerine getiren insanlar ise hem dünyada hem de ahirette büyük bir kazanç içindedirler. Her şeyden önce, Allah’a itaat etmenin manevi hazzını ve vicdani rahatlığını yaşarlar. Onlar için daima bir müjde ve güzellik vardır. Allah, rızasına uyanları ve sınırlarını koruyanları bir ayetinde şöyle müjdelemektedir:     

Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, İslam uğurun da seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emrederler, kötülükten sakındıranlar ve Allah‘ın sınırlarını koruyanlar; sen bütün müminleri müjdele.[3]

Vicdanına ters düşerek, Allah‘ın sınırlarını korumak konusunda gevşek davrananlar veya imanı çirkin görerek, imansızlığı güzel görenler ise, dünyada da ahirette de zorluk ve sıkıntılarla karşılaşacaklardır.

Allah bir ayetinde şöyle bildirir: “Bunlar Allah‘ın sınırlarıdır”.   Kim Allah‘ın sınırlarını çiğnerse, gerçekte o kendi nefsine zulmetmiş olur.[4]

 Din ahlakını yaşamanın zor olduğunu zanneden insanları yanı sıra dini yaşamayı zor gösteren insanların durumu vardır. Bu, aslında şeytanın insanlara bir tuzağıdır. Allah‘ın haram kılmadığını, haram gibi gösterip, daha çok yasak oluşturmayı bu insanlara bir üstünlük zannederler. Dahası, kendi koyduklara da gereği gibi riayet etmez ve bir de bunun vicdani çöküntüsünü yaşarlar. İnsanın tek yapması gereken Kuranda Allah’ın insanlara emrettiklerini yerine getirmek ve yasakladıklarından da kaçınmaktır. Allah her şeyi insanlar için kolay kılarken dini zorlaştırmaya çalışanlar, ahirette bunun sorumluluğunu yüklenmiş olarak hesap verirler.



[1] Rum Suresi 30
[2] Bakara Suresi 185
[3] Tevbe Suresi 112
[4] Talak Suresi 1