DUYGUSUZ ÇOCUKLAR

Yazımın başlığını görünce “Duygusuz çocuk mu olur?” diye sorabilirsiniz ancak emin olun hepimiz çoktan bu çocuklarla tanıştık bile.

Evet, sorunuzun cevabı YENİ NESİL ÇOCUKLAR…

Peki, kim bu çocuklar?

Bizim neslin duygularıyla doğan ancak yeni nesil duygularla büyüyen, çok zeki olmalarına karşın zekâlarıyla gerçekliğin farkına varamayan bireyler olarak tanımlamak gerçekçi bir ifade olacaktır.

Bizler üzüntüyü, mutluluğu, öfkeyi, merhameti yüreğimizin en derinlerinde hissederken şimdiki çocuklar bu duyguları somut yaşamlarından ziyade kurmuş oldukları soyut dünyalarında yaşamakta ve duyguların gerçek hazzını bilmeden mutsuz ve gergin hayatlar sürdürmektedirler.

Mahalle aralarında, kalabalık arkadaş gruplarında, küçücük evlerimizde, dedelerimizle, ninelerimizle büyüyen bizler hem çevremize karşı duyarlı olmayı hem de anı yaşayarak kendi mutluluklarımızı oluşturmayı öğrenirken yeni nesil çocuklar bu gerçekliği yaşayamamakta ve hatta yaşamak istememektedirler.

Geçmişte birçoğumuzunaileleri gündüzleri tarlaya, bağa bahçeye çalışmaya giderken, aile büyüklerimiz bizler kadar eğitimli değilken, bizler kadar rahat koşullarda yaşamamışken bizlere,kendimizi eğlendirmeyi, tablet yada pahalı oyuncaklarımız olmadan vakit geçirmeyi, kendimizi korumayı,temel ihtiyaçlarımızı gidermeyi,kendi ayaklarımızın üzerinde durmayı ve sorunlarımızı kendi kendimize çözmeyi öğrettiler. Bizler şimdiki çocuklar kadar zeki olmasak da olgun insanlar gibi davranmayı ve kendimizi mutlu etmeyi öğrendik.

Peki, şimdiki çocuklar bunları neden öğrenemiyor?

Teknoloji nesli çocuklarla tanıştığımız bu çağda teknolojiyle beraber ruhsuz, duygusuz ve hatta fazla teknoloji sebebiyle yalnız kalmış bir gençlikle karşı karşıyayız. Yokluğun içinde büyüyen bizler, çocuklarımız aynı sıkıntıları yaşamasın diye maddi imkânlarımıza bakmaksızın her şeyi onların kullanımlarına hazır sunduk. Şimdiki çocuklar hayatlarının büyük bir bölümünü teknoloji ile iç içe geçirmektedir. Erken yaşta sahip olunan cep telefonları ve bilgisayarlar çocukların çok erken yaşlarda ailelerinden uzaklaşarak gerçek dünyadan kopmalarına ve yepyeni sanal bir dünyayla tanışmalarına sebep olmaktadır.

Yüreklerinde gerçek sevginin tohumlarının yeşermediği bu gençler binlerce takipçilerinden oluşan soyut dünyalarında sevginin en derinini yaşadıklarını iddia etseler de, manevi duygulardan öte maddi öğelere aşırı bağımlılık ve sevgi geliştirmektedirler.

Ailelerin yönetimini teslim ettiğimiz bu çocuklarımızı sürekli eğlendirmeyi kendimize görev bilmekte, eğlenemeyen ve istekleri karşılanmayan çocuklar tarafından düşman olarak görülmekte ve aile bireylerine merhamet etmeyen gençlerle karşılaşmaktayız.

Yeni nesil çocukların etraflarındaki bireylere karşı duydukları saygılarıbelli birikimlerin ve derin muhabbetlerinin sonucu olmayıp çok suni temellere dayalı olduğundan en ufak bir sorunda kendilerini argo ve hatta küfür içeren cümlelerle ifade edebilmektedirler.

Sımsıcak sevgiler yüreklerini kuşatmadığından fiziksel şiddete meyil hem kız hem de erkek çocuklarımızda fazlasıyla mevcut olup gençlerimiz patlamaya hazır birer fişek gibi etrafımızda dolanmaktadır.

Anı yaşayan,yaşadıklarından dersler çıkarmayan,aile ve çevrelerine yaşattıkları üzüntüleri kafalarına takmayan, geçmiş değerlerini çok fazla özümsemeyen, gelecek planlarını mantıksal temellere oturtamayanbu çocuklardan yepyeni bir nesil oluşmaktadır.

Sosyal medya hesaplarından yaptıkları paylaşımların aldıkları beğeni sayılarını başarı olarak gören,tüm yaşamını bu beğeni sayısını arttırmaya yönelik sürdüren, ailesinin üzüntüsünü göremeyip takip ettiği bir ünlünün dertleriyle dertlenen bu gençler kendi oluşturdukları soyut dünyalarında bambaşka duygular yaşamakta ve duyguların gerçekliğinden uzaklaşmaktadır.

Yemek yerken,lavaboda,odasında,yatağında,yolda,otobüste ellerinden düşürmedikleri cep telefonlarıyla sürekli  “acaba başkaları ne yaptı” merak duygusuyla günlerini tüketen bu gençler sahip oldukları muhteşem enerjinin farkına varamamakta, üst düzey kapasitelerini minimum düzeyde kullanarak sıradan yaşamlara mahkûm olmaktadırlar.

Gerek LGS gerekse YKS gibi sınavlarda gençlerimizin yaptığı netler, elde ettikleri başarısızlıklar bu yaşamlarının sonucu olup, başarı duygusunu tatmamış, sorumluluk duygusuyla tanışmamış, toplumsal yaşamı bilmeyen bu gençleri belli bir yaştan sonra toplumda bilmedikleri bir dünyanın ortasında yapayalnız bırakmaktayız. Elbette böyle bir sonuç çocuklarımızdan öte biz ebeveynler için oldukça büyük bir yıkım olmaktadır.

Benim bir anne ve eğitimci olaraksiz ailelerden ricam;

-Çocuklarımızı çok erken yaşlarda cep telefonlarıyla tanıştırmayalım,

-Çok küçük yaşlarda sosyal medya hesapları açtırmayalım,

-Sürekli bizlerden koparak odalarına gitmelerine izin vermeyelim,

-Salonlarımızda ailece muhabbetler yapalım,aile büyüklerimizi yaşamımıza dâhil edelim,

-Çocuklarımızın yalnız yemek yemelerine izin vermeyelim,sofralarımıza birlikte oturalım,

-Çocuklarımızla anılarımızı paylaşalım, onların anılarını dinleyelim, onlara güvenelim, bizleri daha yakından tanımalarına imkân verelim, aslında arkadaşlarından çok da farklı olmadığımızı, bizlerle de çok güzel paylaşımlarda bulunabileceklerini onlara hissettirelim.

Şu saydığım tedbirleri bile doğru zamanlarda yaptığınızda çok sayıda sorunun kendiliğinden çözüldüğünü göreceksiniz. Haydi, geç olmadan bugünden başlayalım…..