Üniversite sınavının ardından genelde “Bir YKS’yi daha geride bıraktık.” diyerek başlarım yazılarıma.
Sınav sorularını, sınavın zorluk derecesini, bölüm puanlarında yaşanabilecek değişimleri değerlendiririm.
Hatta hemen sınav bitiminde yaparım bu değerlendirmeyi çünkü milyonlarca öğrenci gibi bende her yıl sınava katılır ve öğrencilerimle o heyecana ortak olurum.
Ancak bu sefer farklı oldu.
ÖSYM mi beni sınav için çağırdı yoksa ben mi sınav olmaya okula gittim bilmiyorum.
Yaşadıklarımla sınav duygusu imtihan duygusuna dönüştü özümde.
YKS, sorularıyla olmasa da sınava girdiğim sınıfıyla ruh dünyamı alt üst etti.
Belki de alt üst olan dünyamı düze çevirdi, bilemiyorum buradaki hayrı…
Emin olduğum tek şey,
Benim o gün sınava değil İMTİHANA gittiğim…
17 Haziran günü TYT için biraz da erkenden okuluma gidip sınıfıma çıktım.
Sınıfımın yaş ortalaması 35-40 gibiydi.
İki yıldır görüyorum ki ÖSYM biz yaşlıları! aynı sınıflara yerleştiriyor.
Bu sene de durum değişmedi, biz gençler! yine kaderin cilvesi bir araya getirildik.
18 kişilik sınıftan yalnızca 7 kişi sınava katılmıştı.
Gözetmenlerin sınıfımda bulunan arkadaşlarımla sohbetlerinden anladım ki sınıfımın tamamı depremzedeydi.
O büyük felaketi yerinde yaşamış, bir anlamda hayatları büsbütün değişmiş;
Yüzleri benimkinden tebessümlü, bunca yaşanmışlığa rağmen oldukça pozitif insanlar…
Birbirlerinin depremzede olduklarını öğrenir öğrenmez sınavı unuttular.
Sınav yokmuşçasına birbirlerini tanımaya çalıştılar.
İlk dikkatimi çeken inanılmaz derecede samimi sohbetleri, sürekli konuşmak ve anlatmak istemeleriydi.
Farklı şehirlerden gelmelerine rağmen aynı mahalleden gelmişçesine samimi muhabbet ediyorlardı.
Yaşadıkları ortak imtihan ve imtihanın büyüklüğü aralarında bir kader bağı oluşturmuştu.
Kardeşini, dostunu görmenin mutluluğu vardı yüzlerinde.
Hepimiz birbirimize yabancı olduğumuz halde aralarındaki tek yabancı ben gibiydim.
Yüzlerindeki tebessüme ve bendeki ciddiyete bakan birisi sınıfa girse muhtemelen yalnızca beni depremzede zannedebilirdi.
Bir ara sohbetlerine ara verip soruları bana yönelttiler.
Kendimin eğitimci olduğunu söyleyince yıllardır tanıdıkları hocalarını görmüşçesine ardı ardına sorular sordular bana.
Samimiyetlerine ve sohbetlerine, içtenlikleri ölçüsünde ortak olmayı denediysem de başarılı olduğum söylenemez.
Onlar kadar samimi değildi gönlüm.
Yeni tanışan insanların bu kadar kısa süreli yakınlıklarını almadı aklım.
Onlar mı fazla samimiydi yoksa ben mi samimiyetsizdim?
Acaba kader ortaklığı insanları birbirine bağlıyor olabilir miydi?
Aynı acıları yaşayan insanlar daha mı yakınlaşıyordu?
Sohbetlerini dinledikçe farkına vardım ki;
Kendine bir duvar ören ve sınırlar koyan benmişim,
Resmi kalıplara ruhunu hapseden de benmişim.
Çok ciddiymişim hayata karşı.
Ne kadar yabancılaşmışım samimi sohbetlere.
Sadece insani duyguların ön planda olduğu gönülden sohbetlere…
Bu düşüncelere dalmışken gözetmenin uyarısıyla artık sınava başladık.
165 dakikalık süremizin çıkış izni olan 12.15 saatinden sonra arkadaşlarım sınavı bitirip gittiler, ben ise son dakikaya kadar sınıfta kaldım.
Özellikle ön sırada oturan bir delikanlı dikkatimi çekti, sınavdan erken çıkınca içimden;
“Madem bu kadar erken çıkıp sınavı yapmayacaktın neden sınava girdin ki” diye de sitem ettim.
Ertesi gün yine aynı sınıfta, yine aynı arkadaşlarımla buluştuk.
Bu sefer delikanlı bana dönerek sınavımın nasıl geçtiğini sordu.
Ben de 80-90 arası net yapmış olabileceğimi söyleyip onun sınavını sordum.
Sorumun cevabını bilircesine dinledim genci, malum o kadar kısa sürede ne yapabilirdi ki…
Genç;
-Bir sorudan emin değilim ancak muhtemelen hepsini doğru yaptım, dedi.
Ben delikanlıdan başarısızlığın cevabını beklerken Türkiye derecesini duyunca nasıl utandığımı bilemezsiniz.
Meğer ne büyük zanda bulunmuşum, ön yargılı olmanın tanımını yapmışım resmen.
Delikanlının cevabı beni ikinci soruya yöneltti.
-Peki nereyi hedefliyorsun, diye sordum.
Delikanlı;
- Tıp Fakültesi, dedi.
-Ooooooo, madem tıp en az AYT’de 60-65 net yapmalısın dedim.
-Yok hayır, ben Hacettepe Tıp hedefliyorum, hepsini yapmak zorundayım deyince ben bir utanç daha yaşadım ki sormayın.
Esas sınava girmemesi gereken kişi benmişim de farkında değilmişim.
Delikanlı ara vermeden anlatmaya devam etti.
-Depremde her şeyimizi kaybettik, şükür ki ailemden kimse ölmedi ancak akrabalardan çok ölenimiz var dedi.
Ardından;
-Ben üniversitede bilişim bölümünden terkim, farklı işler için okulu bıraktım ancak her şeyimizi kaybedince hayata yeniden başlamak için Tıp okumaya karar verdim, çok fazla akrabam Tıpta okuyor ya da doktor dedi.
Sınav başlamak üzere olduğu için gence başka soru sormadım ve başarılar dileyerek sustum.
Sınavda herkes harıl harıl soru çözerken ben ise delikanlının verdiği cevapları düşünüyordum.
Her şeyimi kaybettim deyip hayattan elini eteğini çekenler varken bu delikanlı hayatla mücadelesinden vazgeçmemişti.
Hayatın onu yenmesine izin vermemişti.
Belli bir yaştan sonra hayata sıfırdan başlıyordu.
Ailesinin yaşaması karşılığında kaybettiği her şeye şükrediyordu.
Tüm bunları tebessümle ifade ediyor, hayata karşı öfkesini dile getirmiyordu.
Çocuklarımıza öğretmeye çalıştığı mücadele kavramının tanımı tam karşımda duruyordu.
İmtihana karşı sabrın örneğini izliyordum sınavda.
Kendimi sorguladım bir an;
Ne onun kadar mücadeleci ne de onun kadar tevekküllü olamayacağımı düşündüm ve bir kez daha utandım kendimden.
Bu iki gün, sahip olupta yeterince şükredemediklerim ve daha iyileri için gerektiği kadar mücadele edemediğim, nefsime yenilipte önyargılarla zanda bulunduğum herkes için o kadar utandım ki…
YKS sorularıyla değil ancak sınıfımda yaşadıklarımla iyi bir imtihandan geçirdi beni.
Bu satırları okuyacak yüzlerce 2023 üniversite sınavına katılan genç olacaktır.
Bazılarınızın sınavı kötü geçmiş olabilir, bazılarınızın ise sonucu beklentinizin altında kalabilir.
Hayatım mahvoldu diye düşünmeyin, gitti koca bir yılım ve emeklerim diye sitem etmeyin.
Bunda da vardır bir hayır deyin ve yolunuza devam edin.
Aileniz yanınızdaysa, her şeyinizi kaybetmediyseniz hayata yeniden merhaba demek için geçerli bir sebebiniz var demektir.
En kötü ihtimalle bir yılınız gider ancak yine de hedefinize ulaşırsınız.
Yeter ki pes etmeyin…
Birileri hayata, her şeyini kaybettikten sonra başlayabiliyorsa varsın sizin de bir yılınız gitsin