Yaşam; bünyesinde rekabeti barındıran ve sahip olduğumuz koşulların sürekli değişim gösterdiği bir olgudur. Rekabet ise insanların gelişimine olanak veren, eşit koşullara sahip rakipler arasında gerçekleştiğinde adilane olduğunu düşündüğümüz bir süreçtir.

Peki, eşit koşullar ne demektir ya da her rekabet eşit koşullara sahip rakipler arasında mı gerçekleşiyor?

Ebeveynler olarak çocuklarımız doğduğu andan itibaren rekabet duygusunu iç dünyamıza yerleştirir ve çocuklarımızın akranlarına nazaran gelişimlerini sürekli merak eder, kıyaslar, sorgularız. Çocuğumuzla aynı yaşa sahip evlatları olan ebeveynlerle yaptığımız muhabbetlerde yönelttiğimiz;

-Sizin çocuğunuz ne zaman diş çıkardı, ilk ne zaman konuştu, ilk adımını nasıl attı, ilk ne zaman tuvaletini söyledi ve hatta büyüdüklerinde okumayı ne zaman söktü gibi sorularımız çocuklarımızı yarıştıracağımız çok sayıda rakipler bulduğumuzun ve maalesef çocuklarımızı acımasız bir yarışa dâhil etiğimizin göstergesidir.

Yarışların kazananları olduğu gibi kaybedenlerinin olması da yarışmanın tabiatında vardır. Peki, elimizi vicdanımıza koyarak cevap verirsek kaybedilen yarışların suçlusu gerçekten çocuklarımız mıdır?

Bu sorunun cevabına “Allah, insanları eşit koşullarda yaratmamıştır” gerçeğiyle başlamak bizleri doğru cevaba ulaştıracaktır. Ve hatta bazı insanların hayata daha üstün vasıflarla merhaba dediği de bu gerçeğin bir parçasıdır. Peki, bu koşulların eşit olmaması KADER midir yoksa bizlerin de bu eşitsizlikte payı var mıdır?

Hoşumuza gitmese de bu sorunun cevabı “Evet, bu eşitsizlikte bizlerin payı oldukça büyüktür ve sadece KADER diyerek bu soruyu ötelememiz mümkün değildir” olacaktır. Cenab-ı Allah çocuklarımızı yaratırken onların genetik kapasitelerini belirleyecek olan tüm ham maddeyi biz anne ve babalardan almakta yani onları bizlerin hücrelerinden inşa etmektedir. Sigara içen, alkol kullanan, stresli veya aşırı kaygılı bir anne adayının çocuğunun gelişimi ile dengeli beslenen, yaşamına dikkat eden, her türlü kötü alışkanlıktan uzak duran bir annenin çocuğunun gelişimi elbette farklılık gösterecek ve bu çocuklar doğdukları andan itibaren eşit koşullarda yarışa başlamayacaklardır.

Bu durum Allah’ın adaletsizliğini göstermemektedir bilakis çocuklarımızın yaradılışlarında bizlerinde büyük etkisi olduğunun ve çocuklarımızın yaşamlarında kapasitelerinin alt ve üst limitlerinin belirleyiciliğinde büyük rol oynadığımızın göstergesidir. Ancak bu gerçek bizleri karamsarlığa itmemeli, anne ve babasının koşullarından ötürü hayata geriden başlayan çocuklarımızı yaşamdan zevk almamızı sağlayan olgulardan soyutlamamalıdır.

Bizler gerçek ve gerçekçi mutluluk için çabalamalıyız yani gerçek mutluluğu çocuklarımızın sahip oldukları yetenek ve kapasitelerinin sınırları dahilinde hedefler koymalarına imkan vermek ve bu sınırları zorlamaları noktasında onları motive etmek, hedeflerine ulaşmaları için birlikte mücadele etmek olarak tanımlamayız. Her bir çocuğumuzun doktor, mühendis olması veya bir fen lisesi kazanması için mücadele ederek çocuklarımızı gereksiz yere yıpratmaktansa çocuklarımızın gerçek yetenek ve yeterliliklerini keşfederek onlara uygun amaçlar belirlemeyi çocuk yetiştirmenin ve eğitim sistemimizin birincil önceliği yapmalıyız.

Diğer bir ifadeyle sözel zekaya sahip anne ve babaların, ille de mühendis olmasını arzuladıkları bir çocuk hedefi, tüm hamilelik sürecini sigara, alkol gibi zararlı alışkanlıklarla geçiren ebeveynlerin çok başarılı sporcu bir çocuk hedefi, dört işlem becerisinde dahi zorlanan anne babaların matematik dehası çocuk hedefleri, müzik kulağı olmayan ebeveynlerin ille de bir enstrümana hakim çocuk hedefleri gibi çok sayıda örneğini sayabileceğimiz durumlar çocuklarımızın üzerinde gereksiz baskı oluşturmakta, sağlıklı, mutlu ve başarılı çocuklar yetiştirme hedefinden bizleri uzaklaştırmaktadır.

İstisnai durumların bulunması yukarıda bahsettiğimiz gerçekleri değiştirmemektedir. Bu sebeple çocuklarımıza baktığımızda onlarda biraz da kendimizi görebilmek, onlara kendimizin fiziksel, zihinsel ve psikolojik yansımaları nazarıyla bakabilmek bizleri daha başarılı anne ve babalar yapacaktır.

Hatice Demircioğlu Küçük