Değişen, değiştirilmeye çalışan edep anlayışımızın, İslam ve Kuran gözlüğü ile tekrar gözden geçirmemiz gerekmektedir. Bu gözlüğü çıkardığımız zaman, olması gereken farkları görmeyiz, kendimiz göremediğimiz gibi çocuklarımıza, nesillerimize de anlatmayız. Mesela toplumumuzda küçük yaştakiler ve büyük yaştakilerin edep ve hitap çerçevesi vardır.

Eşler birbirlerine, çocuklar anne babalarına hitap ederken Bir takım sıfatlar ekleyerek konuşurlar. Adıyla soyadıyla ya da ağzı alınmayacak kaba İfadelerle birbirine seslenilemez. Bunun da uygun bir şekilde eğitim ve öğretime girip öğretilmesi gerekir.

Bu gün gençler birbirlerine argo, küfür ve hakaret eden kelimelerle hitap etmekte,  Anne babalarına, büyüklerine sadece isimlerini söyleyerek ya da küçültme anlamına gelecek hafif kelimelerle seslenmektedir. Bunun temelinde yatan sebep,  bizim kültürümüzü hürmet, muhabbet ve şefkat şekillendirirken, batı kültürünün ise egoizm, bencillik, kibir, gurur, menfaat ve şımarıklık üzerinde yükselmesidir.

İçinde bulunduğumuz kültür erozyonundan çıkmanın yolu, kendi kültürümüzü,  değerlerimizi ve kendi örnek insan modellerimizi işlemekten geçer. İnsanlığın insan olma ve insan kalması da buna bağlıdır. Çünkü batı anlayış ve değerlerinin insanlığa sunacağı kurtuluş reçetesi kalmamıştır. Onlar kendi kirli inanç,  ahlak ve değerlerini bütün insanlığı mahvedecek tarzda, toplumların üzerine boca etmişlerdir. İnsanlık edep ve hayâ gözlüğü ile tekrar fıtratına dönmedikçe, dünya çapındaki bu ahlaki soykırım bitmeyecektir.

Nasıl kapı çalınır, nasıl yemek yenir, sokakta nasıl yürünür, nasıl telefon edilir, büyük küçüğe, büyük büyüye nasıl muamele eder, sokakta ve nakil vasıtasında telefonla konuşulur mu? Bu gibi yüzlerce konuda halkımızın çoğunluğu kuralsız kalmıştır. Etkili bir ahlak seferberliği başlatılmazsa bazen maddi gelişmelere rağmen batmaya, krizden krize sürüklenmeye, dengesizliğe, huzursuzluğa, yabancılaşmaya mahkûmuz. Maddi kalkınma, demokratikleşme,  refahın artması, ahlak, görgü, terbiye, medenilik ile beraber olmalıdır.

Tarifi ne olursa olsun edep, insanlar arasındaki ilişkiyi mükemmel seviyede tutan ve sürtüşmeyi önleyen bir iksirdir. Yarım asır öncesine kadar günlük yaşama edep anlayışı öylesine sinmiştik ki aksi davranışlar hemen göze batardı. Bu toplulukta bilge kişiler, yaşlı kimseler varsa edeben onlardan önce konuşulmaz,  bir fikir beyan edileceği zamanda müsaade alınırdı. Cümleler ben diye başlatılmazdı

Edep veya hayâ gibi insanın yaratılışından itibaren özüne yerleştirmiş özellikler, hassas bir gayret ile kemale erebileceği gibi, hoyrat darbelerle de varlığını kaybedebilir veya tesirsiz hale gelebilir. Zira fitri bir meyil olan utanma duygusu, yaşanan muhit veya muhatap olunan her türlü sosyal ortama göre farklılaşabilen bir vasıftadır.

Görgü kuralları olmadan algı değişimini önleyemeyiz. Örnek mi? Fedakârlığın “hamallık” dürüstlüğün “saflık” olarak algılandığı, faydanın yerini çıkarın aldığı, saygının zorunluluk icabı,  sevginin göstermelik olduğu, geçmişe “cv”, geleceğe kariyer gözüyle bakıldığı, hatıraların önemini yettiği,  hayal kurmanın unutulduğu, başarının not ortalamasıyla,  ilerlemenin ekonomik verilerle ölçüldüğü, günün vakitlerinin televizyon programlarına göre ayarlandığı,  olup bitenlere seyirci kalmanın bile neredeyse tarih olduğu,  zira artık olup bitenden kimsenin haberdar olmadığı, ortama doğru hızla ilerliyoruz. İyiliğin, güzelliğin, sevginin, fedakârlığın, saygının, umudun ve hayallerin dünyasını oluşturmaya görgü olmadan başlanabilir mi?

Hepimiz istesek te istemesek te bir şeyleri temsil ediyoruz. Müslümansan eğer Müslümanlığı temsil etmen oturman, kalkman konuşman ile halinle iyi yahut kötü örnek teşkil etmez miyiz? Bu bizim üzerimizde bir vebal değil mi? İslam’ın bizim üzerimizden görme imkânı olmuş birilerinin sırf bu yüzden İslam’a mesafeli olması gerçeği canımıza acıtmaz mı? Aslında biz her an Rabbimizin huzurunda olduğumuzu bilinciyle hareket etsek, O bilinçle hal ve davranışlarımıza yön versek, Bu düşüncenin bizdeki yansımaları, Pek çok gayrimüslimin de hayranlığını kazanarak hak din üzerine yaşamalarına vesile olacak. Seni görene Allah’ı hatırlatman lazım. Bunu gerçekleştirecek şekilde davransak zaten ne edep ne ahlak problemimiz kalacak. Eksiklerimizi fark Edip tamamlar, Örnek olmamız gerektiğinin farkına varırsak, yanlışımızda ısrar etmezsek iyi ve faydalı oluruz.

Osman Gazi’nin Şeyh Edebali’nin evinde misafir olduğu bir gece,  yatmak üzereyken rafta gözüne ilişen Kuran’ı Kerime saygısından dolayı yatmadığı ve altı saat boyunca Kuran’ı Kerim okuyarak gecesini tamamladığı rivayet edilir. Bu saygıdan ötürü hikmeti ilahi, Osmanlı İmparatorluğu’nun ömrünün bu her saatte bir asır hükmetme şekilde altı asır sürdüğü söylenir. Yine aynı şekilde Osmanlı padişahlarının ramazan ayında kutsa emanetlerin ziyaret için Topkapı Sarayına gittikleri, bu emanetlerin tozunu bizzat kendileri aldıktan sonra o tozun atılmasına göz yummadıkları ve bunları girişteki bir gümüş sanduka da biriktirdikleri anlatılır.  Bu nasıl bir saygı, Bu nasıl bir edep….. Üzerine düşünmek lazım.

Özellikle genç nesilde en çok karşılaştığımız edep problemi hangisi?

Sohbetlerde de hayatın içinde de dikkatimi çeken bir husus var. Mesela gençler asla büyüklerine yer vermiyor.  Büyükleri ayakta kalmış, yerde oturmuş hiç önemli değil. Bir diğer husus içeriye biri girdi mi ayağa kalkılır veyahut olduğu yerde bir kendine çeki düzen verme çabası içine girilir. Sanki içeri hiç kimse girmemiş gibi aynı şekilde oturmaya devam etmek… bunlar hep edep eksiklerimizdir.

Selam ve Dua ile

Zübeyt BOZKURT