Müslüman toplumlarda toplumsal birlik ve beraberliğin temel taşlarından belki de en önemlisi kardeşlik müessesesidir. Bu müessesenin nasıl kurulduğu ve nasıl korunması gerektiğini anlamak için Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflere bakmamız yeterli olacaktır.

Peygamber Efendimiz (sav)’in Mekke’den Medine’ye hicretinden 5 ay sonra Ensar ile Muhacir’in kardeş ilan edildiğini bilmeyenimiz yoktur. İşte, en güzel kardeşlik örneğini sergileyen Ensar’ı Allah (cc);

“Gönüllere imanı yerleştirmiş”,

“Kendilerine göç edenleri seven”,

“İçlerinden göç edenlere karşı rahatsızlık duymaz”,

“Onları kendilerine tercih eden” ve

“Nefsinin cimriliğinden korunan”¹ kişiler olarak anlatıyor ve övüyor.

Bir başka ayet-i kerimede ise, “Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin.” Emri ile dünün, bugünün ve yarının Müslümanlarına nasıl davranmaları gerektiği bildirilmiştir.

Peygamber Efendimiz (sav), ilk İslam devletini kurduktan sonra Müslümanlar arasında birlik ve beraberliğin sağlanması için “kardeşlik müessesini hayata geçirmiştir. Bu, ilk olarak Mekke’de kölelikten kurtulan Müslümanlar ile bazı Müslümanların kardeşliği ile başlamıştır. İkincisi, malını mülkünü ailesini Mekke’de bırakarak Medine’ye hicret eden Muhacir ile bunlara kucak açan, her şeyini onlarla paylaşan Ensar’ın kardeş ilan edilmesiyle devam etmiştir. Bu sayede ırk, dil, renk, nesep gibi ayrımlar yapılmadan din birlikteliği etrafında toplanılmıştır.

Hz. Peygamber şöyle demiştir: “Biriniz, kendisi için istediğini, kardeşi için de istemedikçe iman etmiş olmaz.”

Allah için sevmek ve din yolunda kardeş olmak ibadetlerin en faziletlilerindendir. Bu kardeşliğin haklarını yerine getirmekle insanoğlu Allah Teâla’ya yakınlaşır ve o hakları gözetmekle insanoğlu yüce derecelere ulaşır.

Aynı anne babadan meydana gelen kişilere kardeş denildiğine göre Hz. Âdem ve Havva’dan meydana gelen bütün insanlar kardeş sayılır. Kur’an’ın bazı ayetlerinde “Ey insanlar!... denilmesi, bazı ayetlerinde ise “Ey Âdem oğulları!...” diye insanlığa hitap edilmesi tüm insanların kardeş olduğuna dikkat çekmek içindir. Bir ayette Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizi tanıyıp sahip çıkmanız için sizi milletlere, sülâlelere ayırdık...” Bu ayete göre bütün insanlar bir erkek (Âdem) ile bir kadından (Havva) meydana gelmiştir. O halde bütün insanlar aynı asıldan olup tek bir özden yaratılmışlardır. Köken itibariyle kardeş olan insanlar farklı kimliklerle tanınıp birbirleriyle tanışmaları için çeşitli gruplara ayrılmışlardır.

Allah (c.c.) insanlara Hz. Âdem’in soyundan geldiklerini, onun şeytanla mücadelesini; şeytanın, hem Hz. Âdem’in hem de neslinin düşmanı olduğunu bildirmiş, şeytana uyarak yanlış yollara sapmamalarını ve birbirlerine haksızlık etmemelerini hatırlatmıştır. Kur’an’da; insanın sosyal yönüne dikkat çekilip evrensel manada ilkelere vurgu yapılırken “Ey insanlar!” şeklinde; ataları Hz. Âdem’in kıssasından ibret alıp şeytana karşı mücadele etmeleri istenirken de “Ey Âdemoğulları!” şeklinde hitap edilmiştir. Ancak Kur’an’daki bu tür hitaplarla aynı atadan gelen nesiller kastedilmiştir.

Hz. Âdem’in neslinden gelen tüm insanlar genel anlamda kardeş sayılmakla birlikte mahremiyet, miras ve nafaka hükümlerini etkileyecek derecede yakınlık ifade eden kan ve süt bağına dayalı daha özel bir kardeşlik söz konusudur.

İslam dininde aynı atadan gelen ve aynı anneden doğup süt emenler kardeş sayılmıştır. Bununla birlikte asıl önemli olan din kardeşliğidir. Din kardeşliği olmadığı zaman diğer kardeşlik bağları zayıflamakta bazen de kopma noktasına gelebilmektedir.

Kardeşliğin en güzel örneğini Asr-ı Saadet’te sahabiler sergilemişlerdir/göstermişlerdir. Peygamberimiz (s.a.v.); tüm varlıklarını Mekke’de bırakıp Medine’ye hicret eden Muhacirlerle, Medine’nin yerlisi olan Ensar’ı kardeş ilan etmiştir. Daha önce birbirlerini hiç tanımadıkları halde aynı dine inandıkları için kardeş olan sahabiler yiyeceklerini, içeceklerini, evlerini, kısacası tüm imkânlarını paylaşmışlardır. Ayrıca Peygamberimiz (s.a.v.) Medîne’ye gelmeden evvel birbirlerine düşmanlıklarıyla ün salmış Evs ve Hazreç kabilesine mensup fertleri iman bağıyla kardeş yapmıştır. Bu insanların kalplerinin birbirine ısınması ve kardeş olmaları tamamen Allah’ın yardımı ile mümkün olmuştur.

Bir mümin kendini asla başkalarından üstün görmemelidir. Bütün insanlar aynı özden yaratılmışlardır; hem kökeni hem de biyolojik temel özellikleri aynıdır. Köken itibariyle kardeş olan insanlar birçok hikmet yanında farklı kimliklerle tanınıp tanışmaları için gruplara ayrılmışlardır. Her grup, başkalarından farklı, kendi aralarında ortak özelliklere dayalı olarak birleşir ve yardımlaşırlar. Bu birleşme ve dayanışmada temel unsur dindir.

Hukuk ve eşitlik açısından kanun önünde hiçbir insan diğerinden üstün olamaz. Zira bir hadîste “İnsanlar tarağın dişleri gibi eşittir. Kimsenin bir diğerine karşı üstünlüğü yoktur. Üstünlük takvadadır” buyrulmuştur. İnsanlar arasında bir takım maddi farklılıkların olduğu ayetlerce de kabul edilen bir vakıa olsa da Allah (c.c.) katında asl olan manevi üstünlüktür.

Hz. Peygamberimiz şöyle buyuruyor; En üstün ve en değerli amel, sevdiklerinizi Allah rızası için sevmek, sevmediklerinizi de yine Allah rızası için sevmemektir.”

Kardeşlik sevgisi şudur ki; ben ateşten çıkmayınca sen de cennete girmemelisin. Beni bekleyip birlikte cennete girmeye çalışmalısın. İşte kardeş sevgisi budur. Yoksa ateşi görünce beni bırakıp kaçman değildir.”

Aşikar olan şudur ki: İslam birliği ve beraberliği bu dinamik kardeşlik ilişkileri üzerine kuruludur. Ehl-i iman için asıl olan Allah’a kulluk, bunun gerisi masal! Kabrin habercisidir kundaktaki çocuğun konulduğu beşik. Dünya hayatı bir uykudur; rüya gibi geçer, geri kalan ömür ise bir rüzgâr gibi uçar gider.  

Sevgi ile dolalım….!

Gelin kardeş olalım…!

Selam ve Dua İle

Zübeyt BOZKURT