Bu sorunun cevabına Eğitim, Zekâ ve Başarı kavramlarını tanımlayarak başlamak bizleri daha doğru bir sonuca götürecektir.

Öncelikle eğitim; hayatımızın tüm safhalarında gerçekleştirdiğimiz, bedensel, zihinsel ve duygusal olarak sahip olduğumuz yeteneklerin belli amaç doğrultusunda geliştirilmesi sürecidir. Eğitim, bizlere bilgi sağlamanın yanında hayata bakış açımızı da tümüyle etkileyebilen etkileşimler bütünüdür.

Zekâ ise öğrenme,öğrendiklerimizi analitik düşünme yeteneğimizi kullanarak uygulayabilme kabiliyetimizdir. Zekâmızda belirleyici olan ise doğuştan sahip olduğumuz zekâ türünün en erken yaşlarda doğru tespit edilmesi ve çocuklarımızın eğitiminin bu doğrultuda desteklemesidir.

Buradan hareketle başarının en kısa ve net tanımı ise eğitim sürecimizde zekâmızı kullanarak ortaya koyduğumuz sonuçlardır, diğer bir tanımla başarı bir insanın isteği bir işte kendisini mutlu eden sonuçlar ortaya koyabilmesidir.Toplumda algılandığını aksine başarı iyi bir iş, çok miktarda para ya da iyi bir sosyal statü değildir. Bu durumu dünyanın sayılı zenginleri arasında yer alan Virgin Group kurucusu Richard Branson’un“Çok fazla insan,ne kadar para kazandıklarını ya da birlikte çalıştıkları insanlarla ne kadar başarılı olduklarını ölçerler.Bence gerçek başarı,ne kadar mutlu olduğumuzla ölçülmelidir” cümleleri çok güzel özetlemektedir.

Eğitim sürecinde çocuklarımızın başarılarını etkileyen iki önemli unsur bulunmaktadır. Birinci unsur çocuklarımızın çok erken yaşlarda sahip oldukları zekâ türlerine uygun eğitim sistemine tabi tutulmaları, diğer unsur ise çocuğumuzun başarısının sahip olduğu zekâ türüne uygun bir ölçüm tekniğiyle değerlendirilmesidir. İşte bu bakış açısı hem mutlu hem de başarılı çocuklar yetişmesini sağlayacaktır.

Tüm dünyada kabul edildiği üzere her bir çocuğumuz farklı bir zekâ türü üzerine yaratılmıştır. Kimi çocuklarımız görsel, kimi çocuklarımız matematiksel, kimi çocuklarımız ise sözel, sosyal veya kinestetik gibi zekâ türlerine sahiptir.

Matematiksel zekâya sahip bir çocuğumuzun sözel branşlarda karne notlarına bakarak başarısını değerlendirmek veya kinestetik(spor) zekâya sahip bir çocuğumuzun sayısal derslerine bakarak başarısını ölçmek bizleri yanlış ve insafsız bir sonuca ulaştıracaktır.

Aynı şekilde özellikle günümüz çocuklarında sıklıkla gördüğümüz dikkat dağınıklığı, öğrenme güçlüğü, hiperaktivite gibi özel durumların da öğrencinin yeterince desteklenmemesi durumunda çocuğumuzun başarısını olumsuz etkilediği bir gerçektir.

Tüm bu durumları dikkate aldığımızda ülkemizdezekâ türlerine bakılmaksızın ilkokul ve ortaokul eğitim hayatlarında tüm çocuklarımızın aynı hedef için yarışmaya çalışması,çocuklarımızın zekâ türlerine bakılmaksızın hepsinin aynı derslerde başarılı olmasını beklemek,farklı özel durumlara sahip çocuklarımızın doğru zamanlarda yeterince desteklenememesi gibi durumlar hem mutsuz hem de başarısız çocuklar yetiştirmekte, çocuklarımızın belki de onları dünyada farklı noktalara taşıyabilecek olan zekalarını atıl hale getirebilmektedir.

İşte bu sebeplerle karne notlarının gerçek başarıyı ortaya koyma noktasında objektif bir ölçüt olmadığını söylemek yanlış bir sonuç olmayacaktır.

Hatice Demircioğlu Küçük