Bu günlerde kimi kesimlerce sıkça dile getirilen bir soru var “Suriye’de ne işimiz var”

Ve bunun devamında “Suriyelilerden bize ne?” sorusu geliyor.

Ve daha da ötesine giderek “Biz kimin için öleceğiz” diyorlar.

Aslında meseleye şöyle geniş bir perspektiften, milli bir şuurla bakınca bu soruların ne kadar sığ olduğunu ve bir o kadar da birilerine hizmet ettiğini görmemek mümkün değil.

Esasında amaçları bu provokatif soruyu sık sık dile getirerek toplumda huzursuzluk meydana getirmek, vatan, bayrak, İslam ve namus uğruna şehadet şerbeti içen yiğitlerimiz üzerinden “bir hiç uğruna öldüler” algısı oluşturmaktır.

Geçtiğimiz hafta TBMM’de AK Parti Grup Toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gündeminde de aynı soru vardı.

Bakın, Sayın Erdoğan’ın “Suriye’de ne işimiz var” sorusunu soranlara cevabı ne oldu: “Her kim Türkiye’nin Suriye’de ne işi var diye soruyorsa bilin ki ya gafildir, ya da taammüden bu ülkenin ve milletin hasmıdır” dedi.

Peki, gerçekten öyle mi? Meseleye daha yakın bir açıdan bakalım.

Türkiye 35 yıla yaklaşan bir süredir terör belasıyla baş etmeye çalışıyor. 35 koskoca yılı Pkk terörünü bu ülkeden kazımak için feda etmişiz. Gücümüzü, emeğimizi, enerjimizi, ekonomimizi, insan kaynağımızı terörle mücadeleye sarf etmiş, batının, Amerika’nın, emperyalist güçlerin tam da istediği gibi ülkemizdeki terör sorunuyla boğuşmaktan önümüze bakamamışız.

Yıllar boyunca darbelerle, vesayet sistemleriyle ülkeye yön tayin edilmiş, istikrarlı bir yönetim bu millete reva görülmemiştir. Bizim kadim kültürümüzle, köklü medeniyetimizle, bin yılı aşkın devlet geleneğimizle bağlarımız koparılmaya çalışılmış, bu coğrafyada güçlü bir Türkiye ve Türk milleti istenmemiştir.

Çünkü geçmişten biliyorlar ki, Türk milleti ayakta ve güçlü olduğunda yine İslam’ın sancaktarı olacak, tüm dünyaya insan hakları, demokrasi, özgürlük güzellemeleri yapan iki yüzlü, sahtekâr, zalim batının, ABD’nin emperyalist ve siyonist güçlerin karşısında dim dik duracaktır.

Tüm bu oyunlara, türlü desiselere, hain planlara rağmen şükürler olsun ki, yüce Allah’ın takdiri, Türk milletinin feraseti ile Türkiye İslam dünyasının ayakta kalan son ve en önemli kalesidir.

Ülkemizin çevresi kuşatılmış, orta doğu ateş çemberine çevrilmişken, ülkemiz her türlü iç ve dış tehditle karşı karşıya kalmışken bizler yerimizde oturamayız, çevremizde olup bitenlere, bizim üzerimize kurulan stratejik planlara sessiz kalamayız.

Allah rahmet eylesin, rahmetli Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hoca’nın şu sözlerini bir kez daha hatırlayalım:

“Siz meseleyi Suriye mi sanıyorsunuz! Onların Suriye’yi istemesinin tek bir nedeni vardır. O da Türkiye’yi işgal etmek için zemin hazırlamaktır. Eğer bir gün mesele Suriye olursa, bilin ki hedef Türkiye’dir. Bu söylediklerimi bir gün anlayacaksınız.”

Evet, bizler bunu çoktan anladık ama hâlâ anlamayanlar var.

Üzerimize oynanan bunca oyunu görmezden gelerek, büyük bir gaflet içerisinde “diplomatik yollarla halledelim, dostluk içerisinde çözelim, Suriye’deki savaştan bize ne, Rusya’yla anlaşalım, Amerika’yla konuşalım, Esatla masaya oturalım, Suriye’den çekilelim” gibi gerçeklikle bağdaşmayacak söylemlerde bulunanlar, üstelik bunları söyleyen siyasetçiler var.

Bunların çok daha ötesinde Türkiye’nin bir beka sorunu olmadığını söyleyen, Amerika tarafından silahlandırılan güney sınırımızdaki YPG’lilerden endişe duymayan, tv ekranlarında “Hayır efendim, onlar bize mi saldıracaklar” diyen bir ana muhalefet liderimiz bile var.

Bakın şunu iyi anlayalım. “Suriye’de ne işimiz var?” sorusunun ilk ve en önemli cevabı “ülkemizin ve milletimizin çevremizdeki tehditlere karşı korunması için orada olmamızdır”

İşin özü biz Suriye’de hiç kimse için değil, öncelikli olarak Türkiye için, kendi geleceğimiz için varız.

Son yıllarda teröre karşı vermiş olduğumuz tavizsiz ve kararlı mücadelede  üretmiş olduğumuz yerli ve milli savunma ve taarruz araçlarımızın da desteğiyle PKK’ya vurduğumuz ağır darbe birilerini çok rahatsız etmiş durumda. Ülkemizin yıllardan beri kangrene dönüşmüş bu sorunu ortadan kaldırmada aldığı önemli neticeler, PKK ile bağlantılı alternatif terör gruplarının desteklenmesine yol açtı. DAEŞ, PKK, YPG, PYD ve daha bilumum terör örgüt ve gruplarının ve bunların destekçilerinin ortak noktası, Türkiye ve Türk milletine karşı bir tehdit unsuru olarak taşeronluk üstlenmeleridir.

Türkiye kendisine karşı oluşturulan bu taşeron örgütleri ortadan kaldırmak için Suriye’dedir.

Son olarak Katil Esat’ın İdlib’e yönelik saldırılarıyla yüzbinlerce insan Türkiye sınırına dayanmış durumda. Türkiye’nin yeni bir göçmen alacak kapasitesi kalmamıştır. Müslüman siviller, çocuk, kadın, yaşlı, engelli, masum, savunmasız denilmeden alçakça katledilmiş, yerleri yurtları harabeye çevrilmiştir.

Muhalefetin bir taraftan Suriyeli mültecilere kapıları açtığı için hükümeti suçlarken, ekonomik gerekçeleri de öne sürerek hükümeti köşeye sıkıştırmaya çalışırken diğer taraftan Suriye’de ne işimiz var, bize ne Suriye’den demesi iki yüzlü bir tutumdur.

Biz öyle necip bir milletiz ki ne bize sığınmış Müslümanları ölüme terk edebiliriz ne de güneyimizde kurulacak bir terör devletine müsaade etmeyiz.

Herkesin içi rahat olsun sağduyulu, feraset sahibi milletimiz ne için Suriye’de olduğumuzu çok iyi biliyor.