Allah, sizlerden iman edip Salih ameller işleyenlere yeminle şunları vadetti: Kendilerinden önceki müminleri kâfirlerin yerine geçirip hâkim kıldığı gibi onları da yeryüzüne sahip ve hâkim kılacaktır. Kendileri için seçip râzı olduğu İslâm dinini mutlaka yerleştirecek ve onlara bu dîni hayatlarında uygulama güç ve imkânını verecektir. Ayrıca içinde bulundukları korkulu dönemin ardından onları tam bir emniyete kavuşturacaktır. Çünkü onlar yalnızca bana kulluk ederler, hiçbir şeyi bana ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kim nankörlük edip inkâra saparsa, işte onlar doğru yoldan çıkanların tâ kendileridir.[1]

Bu ayette yalnız Allah’a kulluk edenlerin ve Salih amel işleyenlerin kurdukları sistemin yeryüzüne egemen olacağına dair büyük vaattir. Bu hâkimiyet salt bir yönetim gücünün hâkimiyetinden ziyade ıslah eden, adalet ve huzuru sağlayan bir hâkimiyettir. Bu vaad sadece inanıp iyi işler yapanlar için geçerlidir. Yeryüzünde Allah‘ın istediği sistemi kurmak ancak ayette bahsi geçen topluluğa nasip olacaktır. Onların en belirgin özellikleri saf bir iman, ıslah edici güzel ameller ve yalnız Allah’a kulluk gayesi ile hareket etmeleridir.

Davetçi bilmelidir ki, bu vaad daha önce gerçekleşmemiştir. Bu vaade nail olan nesillerden birisi sahabe neslidir. Onlar yıllarca korku içinde ve baskı altında yaşadılar. Allah’ın onlara bu müjdeyi verdiği anda bile onlar can ve mal ehemmiyetlerinin olmadığı en sıkıntılı zamanları yaşıyorlardı.

Rebi İbni Enes anlatıyor:

Peygamberimiz ve ashâb-ı Mekke’de yaklaşık on sene korku içinde ve gizlice insanları tek olan Allah’a ibadete çağırdılar. Henüz savaşla emr olunmamışlardı. Sonra Medine’ye hicretle emr olundular ve Medine’ye geldiler. Allah onlara savaşı emretti. Medine’de de korkar durumda idiler. Akşam silahlı olarak yatıyor, sabah silahlı olarak kalkıyorlardı. Allah‘ın dilediği kadar bu durumda kaldılar. Sonra Hazreti Peygamber’in Ashabından birisi:  

“Ey Allah‘ın elçisi, biz, ebediyen böyle korkar halde mi ye olacağız? Emniyette olacağımız ve silahları bırakacağımız bir gün bize gelmeyecek mi diye sordu?” Allah Resulü;

Bu durumda çok az kalacaksınız. Nihayet sizlerden birisi, İçlerinde silahı olmayan büyük bir topluluğun içinde dizlerini büküp elleriyle dizini tutarak rahat bir şekilde oturacak diye sordu. Diye buyurdu. Daha önce gelip geçen kimi toplumlara dünyada güç ve iktidar imkân verdiğin gibi müminlere de bu imkânı vereceğim.

Ayetin bunu üzere nazil oldu. Ayette belirtildiği gibi sahabe nesli zor ve sıkıntılı günlerin ardından kısa zamanda yeryüzüne sağlam bir şekilde hâkim oldular. Ayette bahse geçen şartları yerine getiriler için Allah‘ın vaadı kıyamete kadar geçerli olacaktır.

İslam’ı kabul eden ilk nesil; yok sayma, alay etme, baskı, zülüm, işkence, muhasara, ambargo “, tehdit, savaş gibi birçok merhaleden geçerek Allah‘ın vaadine nail oldular. Günümüz davetçileri bilmelidir ki Allah, asla vaadinden dönmez. Yeter ki fertler bu vaadi hak edecek olgunluğu, sabır ve mücadeleyi ortaya koyabilsinler. Çünkü ilahi yasa gereği imtihan ve zorluk bu vaadin gerçekleşmesinin olmazsa olmaz şartıdır.    

Yoksa ey mü’minler! Sizden önceki mü’minlerin başına gelenler sizin de başınıza gelmeden, onların yaşadıkları sıkıntıları çekmeden cennete girebileceğinizi mi sandınız? Onlara öyle ezici fakirlikler, öyle kımıldatmayan sıkıntılar dokundu ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda peygamber ve yanındaki mü’minler: “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyecek hale geldiler. Şunu bilin ki, Allah’ın yardımı pek yakındır.[2]

İman edenler, Salih amel işleyenler, iyiliği emredip kötülükten men edenler, vaatlerini yerine getirenler, nefislerini terbiye edenler tarih boyunca bütün zaferlerin anahtarlarını ellerinde taşıdılar. Yokluk ve sıkıntının her türlüsüyle imtihan edilip açlıktan karnına taş bağlayan insanlar koca koca imparatorlukları bile dize getirdiler. Ellerinde hurma dalından yapılmış mızraklardan başka silahı olmayanlar, tarihin en modern ordularını bile bozguna uğrattılar.

Tarih kitapları, inanların zalimlerin karşısında aldığı muhteşem ve mübarek zaferlerle doludur. Onlar, her türlü maddi imkânsızlığa rağmen inançların imkân haline getirerek zaferden zafere koştular. Çünkü onlar, Allah’ın ve Peygamberin hükümlerine sımsıkı bağlandılar ve Zafer ehli oldular. Tarih boyunca aynı yolu takip edenler de daima galip geldiler.