Onlar kendi toplum ve çağlarında garip olmalarına, derin bir gurbet hissi içinde bulunmalarına rağmen güçlü ve onurludurlar. Kendilerinin azlık, karşılarındakilerin ise çokluk olmaları onların gözünü korkutmaz. Engin bir sezgiye ve cesaret dolu yüreklere sahiptirler. Psikolojileri daima yüksektir. Görkemli dağlar veya göklerdeki parlak yıldızlar gibidirler. Aynı şekilde ölümü göze alırlar fakat başları eğilmez, böyle bir zilleti akıllarına gitmezler.

Mal ve iktidar sahiplerine bakarken tıpkı doktorların hastalara bakarken sahip oldukları duyguları içinde bulurlar kendilerini. Onları gözlerinde büyütmezler, aksine sırtlarında taşıdıkları yükleri bakıp acıma hisleriyle dolarlar. Kasalarında sakladıkları altın ve mücevherlerin akıbeti ise onlarca meçhul değildir. Bilirler ki cehennem ateşinde kızdırılıp bunlarla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı gün: işte bu kendiniz için biriktirdiğiniz servettir. Artık yığmakta olduğunuz şeyleri tadın. (Tevbe Suresi 35)

Kuvvetleri daima davetinde bulundukları haktan, izzetleri de inandıkları Allah‘ın izzetinden gelmektedir. Kim izzet ve şeref istiyor idiyse, bilsin ki izzet ve şerefin hepsi Allah’ındır. (Fatır suresi 10) bunu bilirler, buna inanırlar. Allah’ın Nur’u ile bakarlar, peygamberlik diliyle konuşurlar. Kadere olan inançları tamdır. O sebeple ne parlak vaatleri kanarlar ne de tehditlerden etkilenirler. Ateşin eritemeyeceği bir maden türündendirler. Ateş Çelik onları karşı etkisizdir.

Allah‘ın hidayeti ile hakikat yolunu buldular ve bir daha asla sapmadılar. Allah‘ın dini ile onurlandılar ve bir daha asla zillete düşmediler. Ondan aldıkları güçle zaferden zafere koştular ve yenilgi nedir bilmediler. Zenginlikleri de ondandır o sebeple yoksulluk yüzü görmezler.

Yılmak mı, geri çekilmek mi, paniğe kapılmak mı? Asla. Bunların hiçbiri hatırlarına bile gelmez. Her konuda ve her alanda olduğu gibi bu durumda da örnekleri aynı örnekleridir. Nice peygamberler vardır ki, beraberinde birçok Allah elleri bulunduğu halde savaştılar da bunlar, Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler, boyun eğmediler. (Âli İmran Suresi 164)

Böylece dertlerin, mihnetlerin üstesinden gelmeyi başarırlar. Şurası bir gerçektir ki kişileri zorbalar önünde güçsüzleştiren, boyunlarını büken korku ve tamahtır. Halbuki onlar, kalplerindeki korku tıkamış bundan böyle ancak Kahhâr olan Allah’tan korkar hale gelmişlerdir. Ayrıca Allah’ın affından ve yerler gökler genişliğindeki cennetten başka hiçbir şeye istek kapılarını kapamışlardır. Önceden ve çoktan belirlenmiş, kesinlik kazanmış ecele dair asla korkuları yoktur.

Günaha, günahlara batmış kişilere bakışları, polisin hırsızlara bakışı gibi değil doktorun hastalara bakışı gibidir. Söyledikleri söz döner dolaşır kendilerine gelir korkusuyla günahkâr bir kişiyi küfürle yani dinden çıkmış olmakla itham etmezler. Başkalarını itham etmiş ama kendilerini temize çıkarmış olmamak için bundan kaçınırlar. Bu halk bitti, mahvoldu gibilerinden söz etmezler. Nitekim hadisi şerif te: kim ki insanlar mahvoldu der, onları mahveden odur (Müslüm ) buyuruluyor.

Dinlerini her şeyin üstünde tutarlar. Ama muhaliflerine karşı da hoşgörülüdürler.

Bilirler ki her amelin bir yeri, derecesi vardır. Her derecenin de aynı şekilde hükmü. Buna göre farz olan, sünnet olanla bir tutulamayacağı gibi haram olanla mekruh olan da aynı derecede görülmez. Büyük günahlar ayrı, küçük günahlar da ayrıdır. Aynı şekilde kesin delil ile sabit olanla, zanla dayalı delil ile sabit olan bir değildir.

Onlarda tartışma değil amel vardır. Yani iş ve faaliyet.

Yıkmak değildir işleri, aksine yapmaktır.

Ayırmak, parçalamak değil, toplamak bir araya getirmektir gayeleri.

Ana ilkeleri, Ana sloganları şudur: Üzerinde ittifak ettiğimiz hususlarda Yardımlaşırız! Buna karşılık üzerinde ihtilaf ettiğimiz hususlarda da birbirimizi maruz görürüz.

İlkeleri budur ve bu ilkeye sıkı sıkıya bağlıdırlar.

Dünyaları ile ahiretleri arasında kurulması gerekli dengeyi kurarlar.

Ruhlarını arındırma ile uğraşırken bedenlerini ihmal etmezler. Buna karşılık, bedenleri uğuruna ruhlarını da unutmazlar. Ruh ile maddeyi birleştirirler, birbirine karıştırırlar. Aynı şekilde dünya ile ahireti de birbirine bağlarlar.

Bütün bunlardan sonra onlar hakka sığınan ve tövbeye sarılan bir nesil özelliğine sahiptirler. Allah’a karşı gelmekten, yasaklarını el sürmekten son derece sakınırlar. Onlara göre önce günahta sakınmak gerekir. Herhangi bir hususta Allah’a karşı gelmek mi? Asla. Allah’tan sürekli helal olanı isterler. Helalı ve itaati ister. Haram ve isyan onlara göre değildir.

Sürekli tövbe üzeredirler.

Sürekli mağfiret dilerler.

İşte size Özlem’i duyulan nesil.

Özlemini duyduğumuz nesil

O nesil işte bu nesildir.

Selam ve Dua ile

Zübeyt BOZKURT