Peygamber Efendimizin Risalet’ini ilan ettiği yıllarda, Arabistan halkı, Özellikle Mekke müşrikleri, dini ve insani duygulardan soyutlanmış, yozlaşmış, sapkınlaşmış, nefsi ve menfaatinden başka hiçbir ali duyguyu kutsal mefhumu tanımaz durumda idiler. Ancak bunların içinde, Peygamber fendimizin dokuzuncu göbekten dedesi olan Hazreti İbrahim’in Hanif dinine inanan, benimseyen, vahdet ve uhuvvet duygularından mahrum olmayan insanlar da vardı ama sayıları çok az idi.

Her şey güce ve kaba kuvvete dayanıyordu. Hak, hukuk, adalet, vicdan, merhamet, insan hakları, kadın hakları. Bunlar o cemiyette bilinmeyen, tanınmayan, kısacası olmayan şeylerdi. Büyük balığın küçük bağlı yiyip yuttuğu gibi, zayıflara aralarından hayat hakkını, kendi işlerini yaptırmak için tanırlar ama onların hayatını cehennem hayatından zor hale getirmiştir. Bazı belgesellerde görüyoruz, hayvanlar bile yavruları için ne fedakârlıklar yapıyor ne çilelere katlanıyor, icap ederse onlar için hayatını feda ediyor. Fakat bu adamlar, kendi öz kızlarını doğar doğmaz da değil, 3-4 yaşına gelince, şöyle götürüp bir çukur kazıp içine gömebiliyor. Artık ulaşılan vahşet derecesini biz kıyaslayalım. Akif merhum bu durumu şöyle tasvir eder:

Bir kerre de, mamurei dünya, o zamanlar,

Burhanlar içindeydi, bugünden de beterdi.

Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;

Dişsizmiş bir insan, onu kardeşleri yerdi!

Cahiliye Arapları öyle bir hale gelmişler ki, herkesin Allah tarafından yaratıldığını, herkesin onun kulu olduğunu, insanların eşit haklara sahip olduğunu düşünüp anlayacak ruh ve fikir yoktu. Bunu idrak edebilecek duygu ve düşünceye sahip olabilseler, kendi elleriyle taştan, tunçtan, ağaçtan, hatta dağa giderken azıklarına katılan helvadan put yapıp, ona tanrı diye tapıp, sonra ya afiyetle yiyip, ya da bir kenara atıp, üstüne işerler miydi?

Bazı Roma filmlerinden gösterilir: Gladyatörlerin arenalarda birbirini öldürmesinden, kanlarını akıtmasından, esirlerin vahşi ve aç bırakılmış hayvanlara parçalatılmasından, hayvanların birbirleri ile kıyasıya, ölesiye dövüştürülmesinden zevk alan, tatmin olan, büyük bir iştahla bu gösterileri seyreden, hatta kuvvetlinin zayıfı mutlaka öldürmesi hususunda “oley, oley” naraları ile nümayiş yapıp, sadist zevklerini tatmin eden insanların döneminde yaşayan bu cahiliye Arapları da, bu kadar modern tesislere sahip olmasalar da, onlar da kendi cemiyetlerindeki zayıflara, güçsüzlere, gariplere, esirlere, kölelere aynı sadist duygularla yükleniyorlar, onlara dünyayı dar ediyorlardı. Şeytanın bile aklına gelmeyen haksızlıklar ve merhametsizlikler o cemiyette geçireli idi. Canı çektiği zaman bir devenin hörgücünden, bir sığırın arka budundan, hayvan canlı iken bir miktar et kesip kızartıp, yiyecek kadar şefkatten merhametten yoksun insanlar idiler.

Beşeriyetin ıslahı hiçbir zaman, Muhammed’in dönemindeki kadar zor ve mümkünsüz değildi. Ve yine mümkün olmayan bir başka mesele de; 23 sene gibi kısa bir zamanda, bu cemaati ıslah edip insan haline getirmektir. Buda ancak Hazreti Muhammed’e müyesser olmuştur. Moliere 1622-1673

Hz peygamber büyük bir ıslahatçıdır. İnsanlar çokluk hizmette bulunmuştur. Bir ümmeti hak nuruna kavuşturdu. Ona bu şeref olarak yeter. Onları kan dökmeden kurtardı. Barışa eriştirdi. Onlara yükselme yollarını açtı. Onun gibi büyük bir zat her türlü saygıya laiktir. ( Ünlü yazar Tolstoy)

O gün Arap toplumu, ıslahı mümkün görünmeyen, insanlar Guruhi idi. Ama Hz. Muhammed böyle bir cemiyetten, Akif merhumun dediği Asım’ın nesli tabir edilen altın bir nesil, her türlü fedakârlığın numunesi kardeş bir topluluk oluşturmuştur.

Bütün insanlar biyolojik açıdan kardeştir. Bu hususta Yüce Allah şöyle buyurur:

Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık. Soyunuz sopunuzla birbirinize karşı övünesiniz diye değil, birbirinizi tanıyıp kaynaşasınız diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en şerefliniz, Allah’a karşı saygısı, korkusu ve O’nun yasaklarından kaçınıp emirlerine itaati en yüksek olanınızdır. Hiç şüphesiz Allah, her şeyi hakkiyle bilir, her şeyden haberdârdır.1

Yani bütün insanlar din kardeşi değilse bile, Adem ve Havva atalarımızdan üremeleri, türemeleri neticesi kardeştirler.

Selam ve Dua İle

Zübeyt BOZKURT

1 Hucurat Suresi 13