Hiç düşündük mü acaba, ansızın ”EV” kavramını tanımlayın diye sorsalardı ne cevap verirdik diye…
Belki de çoğumuz dört duvardan oluşan, ailenin yaşadığı fiziki ortam diye tanım getirecekti bu soruya.Ve yine belki de insanların barınma ve diğer ihtiyaçlarını giderme ortamı diye tanımlayacaktık.Bu tanımlar günümüz insanları için geçerli olabilir ancak aynı soruyu 30-40 sene önce yaşamış insanlara sorsaydık aynı cevapları alır mıydık acaba?
Canlı casino | Casino siteleri | CasinoCevabımız muhtemelen hayır olacaktı çünkü bizden önceki insanlar evlerini sadece ailelerin yaşadığı, fiziki barınma ortamları olarak görmüyorlardı.Çünkü aile büyüklerimiz için “EV” demek insanların fizyolojik ihtiyaçlarının yanında psikolojik ve sosyolojik olarak da güçlü etkileşimlerde bulundukları,aile içi bağların oluştuğu,büyük küçük kavramlarının öğrenildiği ve hatta toplum kurallarının öğretildiği ortamlar olarak görmektelerdi.
Günümüz koşullarında çekirdek bir ailenin bir haftalık maratonunu hayal edelim isterseniz. Hafta içi işe yetişmek için her sabah hızlıca hazırlanan ve bir kahvaltı sofrasında çocuklarıyla buluşamayan anne ve babalar,okula geç kalmamak için kendi hazırlığında evlatlar.
“EV” dediğimiz ortamda sadece bir telaş ve koşuşturmaca var ancak aile bireylerinin birbirleriyle toplamda 5 cümlelik bir muhabbetleri dahi yok.Akşam ise enerjisini ve neşesini dışarıda bırakarak “EV” dediğimiz ortama geri dönen aile bireyleri ve yine 5 cümlelik kurulamayan muhabbetler.Anne eşini,eş evladını görmüyor, herkes kendi iç dünyasına çekiliyor ve SOSYAL MEDYA denilen mecrada herkes somut ailesini terk ederek soyut ilişkilerde psikolojik ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyor.
EV’ler içi boşaltılmış, insanların cismen yaşadığı ve sadece dört duvar çağrışımından öteye geçmezken tüm dünya KÜRESEL BİR SALGINLA ve Koronavirüs denilen bir canlı vasıtasıyla yepyeni bir hayatı yeniden tanımaya başladı.
Bu salgından korunmanın birinci şartı teması en aza indirmek olduğundan herkesin evlerinde kalmaları istendi. ”Evde Hayat Var”, ”Evde Kalın”, ”Evlere Sığarız” gibi sloganlarla zor da olsa insanların evlere girmeleri sağlandı.
İyi de oldu esasında çünkü hiçbir kitabın yada uzmanın bizlere öğretemeyeceği bir gerçekle tanıştık. Çalışan büyükler ve okullarına giden küçükler olarak yeniden evlerimizi keşfettik. Daha düne kadar birbirlerini az gören aile bireyleri öncelikle birbirlerini yeniden tanımaya ve alışmaya çalıştılar. Küçükler; anne ve babalarını gözlemlemeye, anne ve babalar da çocuklarının ne kadar büyüdüğünü ve farklılaştığını görmeye başladı. Evde vakit zor geçtiği için ev hayatını daha keyifli hale getirecek etkinlikler planlamayı öğrendik. Artık çocuklarımızla daha çok vakit geçirip birlikte oyunlar oynar olduk. Kendi ekmeğimizi pişirmenin zevkine vardık, herkes çok kısa zamanda kendi mutfağında aşçılık dalında acemilik sınıfını atlayacak kadar ilerlemeler kat etti.
Çocuklarımız rutin ev işlerine dahil oldular, kurulamayan 5 cümlelik muhabbetler yerini sıcak, sevimli, içten, eski anıların sıkça anlatıldığı muhabbetlere bıraktı. “EV” ortamında dedelerimizle, ninelerimizle birlikte yaşıyorsak onların hatırını sormayı öğrendik, belki de toplum olarak ilk defa yaşlılarımıza zarar gelmesin diye bu kadar endişelenir olduk.
Aslında koronavirüsle “EV” kavramının içini yeniden doldurmaya, aile olmayı öğrenmeye başladık ve aile içi somut ilişkilerin sosyal medya denilen sanal ortamlarda tattığımız soyut zevklerin çok ötesinde bizleri mutlu ettiğini görmeye başladık. Ve DÜŞÜNMEYİ öğrendik, artık hayatlarımızı sorguluyoruz,şuana kadar neleri doğru yaptığımızı, nerelerde hata yaptığımızı irdeler olduk, belki de bir iç muhasebesi yapmayı öğrendik,kim bilir…
İnşallah bu salgını da yeneceğiz, koronavirüs insanlığa yenik düşecek ve yeniden özgürce dışarıya çıkacağız. EV’lerden yeniden dışarıya çıktığımızda inşallah “EV” kavramının içini tekrar boşaltmayız ve bu öğrendiklerimiz de anılarımızda kalmaz.
Sağlıkla kalın….