Mikroplar sağlığımızı tehdit etmeye başlayınca, hekimler bize çeşitli koruma yöntemleri tavsiye ederler. Bize de yaşımıza ve sağlık durumumuza elverişli olan tedbirleri alarak korunmaya çalışırız.

Bir de manevi hastalıklar ve onlardan korunma yöntemleri vardır. Ne yazık ki, manevi hastalıklardan korunmak, birincisinden daha zordur. Zira hiç ummadığımız güleç yüzlü bir komşunuz, hatta bir akrabanız, daha da korkuncu babanız, anneniz ve kardeşiniz, Öğrenciyseniz öğretmeniniz ve bu hastalığa yakalanmış olabilir.

Hastanın yakınlık derecesi arttıkça, sizi kuşatan tehlike çemberi de o nispette daralmış olur. Hele bu hasta din sahasında uzman olduğunu zannettiğiniz biriyse, Allah yardımcınız olsun. İşte o zaman ya ört ki ölem! Diyeceksiniz veya doğruları kendi çaba ve gayretinizle bizzat bulacaksınız. Yapabiliyorsanız, en güzeli de budur.

Mesela biri karşınıza çıkıp diyebilir ki, bizi doğru yola götürecek olan Kur’an Kerimdir. Allah’ın kitabını okumalı ve gerçekleri ondan öğrenmeliyiz. Böyle biriyle karşılaştığınız zaman, içinizde ona karşı bir sempati duyarsınız. Ne iyi adam, dersiniz. Bu minval üzere konuşmalarını zevkle takip edersiniz

Eğer o zat iyi yetişmiş ve manevi mikrop kapmamış bir din âlemiyse, size Kuran’ı Kerim’in yanında Peygamberimizin sünnetinden ve hadisinden bahsedecek, Allah‘ın Resul’ünün İslamiyet’i herkesten iyi bildiğini söyleyecek, Kuran’ı Kerim’i en iyi ve en doğru şekilde anlayabilmek için Peygamberin açıklamalarına muhtaç olduğunu belirtecek. Ve Kuran Kerim’in ilk defa onun tefsir edip açıkladığını ifade edecektir. İşte o zaman bu alimin manevi mikrop taşımadığından emin olabilir, kendisine güvenip sözlerine inanabilirsiniz.

Şayet din alimi zannettiğiniz biri, yegane kaynağının Kuran olduğunu söyledikten sonra, önünde bir hendek varmış gibi orada duruyor, Allah ‘ın Resul’ünün sünnet ve hadisinin vazgeçilmezliğinden bahsetmiyor, Sünnet ve hadise bakmadan Kuran’ın doğru dürüst anlaşılmayacağını belirtmiyorsa, Sünnet ve hadisi o Kur’an’ın tefsiri değil de adeta rakibi gibi görüyor ve öyle gösteriyorsa, gözlerinizi dört açmalı, beyninizi olanca suretiyle çalıştırarak teyakkuz vaziyetine geçmelisiniz. Bu işte bir bit yeniği olduğunu anlamalı ve ona şunları sormalısınız:

Nahl suresinin 44. ve 64. ayetlerinde hazreti Peygambere hitaben, ihtilafa düştükleri

şeyi insanlara açıklaman için sana kuranı indirdik buyuruyor. Demek ki peygamberin görevi Kuran’ Kerim’i açıklamaktır. Bunun anlamı, onun açıklamaları olmadan Kuran’ın yeterince anlaşılamayacağıdır.

Hadi diyelim ki, Pek çok ayette emredilen “Allah ve Resul’üne itaat edin” emirini; Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da uzak durun. (Haşr 7) ayetini ve bir konuda anlaşmazlığa düşünce onu Allah’a yani kurana yahut peygambere yani onun sünnetine ve hadisini götürmemizi ve onların vereceği talimata göre hareket etmemizi öngören Kuran buyruğunu (Nisa 59) bizim anladığımız gibi peygamberin sözüne itaat edin şeklinde anlamıyorsunuz; pekâlâ, Resulullah’a Kuran’ı açıklama görevi Allah tarafından verilmişken, bunu nasıl göz ardı ediyorsunuz? Sizin de bildiğiniz gibi ashabi kiram zor durumda kalınca, ellerinde Kuran olduğu halde, Resulullah’a danışıyor ve böylece sıkıntılarını hallediyorlardı.

Kuranı, ashabı kiram kadar anlamayan bizler hadislere daha çok muhtaç olduğumuzu halde, O bu Peygamber mirasını, yani bizim manevi servetimizi nasıl devre dışı bırakabiliyorsunuz? Aklınız ve vicdanınız bunu nasıl kabul edebiliyor?

Allah, Peygamberimize, kullarına hitaben eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ki,

Allah’ta sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın ( Âli İmran 31) demesini emrediyor. Yani bizim ona uymamız istiyor. Sonra yüce Rabbimiz, mümin kullarına hitaben, Resulullah’ın en güzel örnek olduğunu ( ahzap 21) belirtiyor ve inanç, ibadet, hayat görüşü ve yaşama biçimi konularında onu örnek almalarını emrediyor. Allah‘ın emirlerine muhatap olma ve sorumluk bakımından bizim asabi kiram dan hiç bir farkımız yoktur. Günümüze kadar bin bir fedakarlıkla getirilmiş olan hadis ve sünneti elimizden aldığınız takdirde, biz Peygamberin neslini, nasıl örnek alacağız ve bu ayetin hükmünü nasıl yerine getireceğiz? “Yoksa Kuran’ı Kerim’in bu ayetleri bizi muhatap almıyor mu? Onu sadece asabi kiram mı örnek alacaktı? Sizin bu tutumunuz akılla, mantıkla bağdaşır yanı var mı?

Sizin için bir mana ifade etmeyebilir ama bizim Peygamberimizi istemeyenler dışında

Bütün ümmetim cennete girecektir. Buyurduğu zaman, asabi kiramın merakla, cennete girmeyi kabul etmez ki, ya Resulullah? Diye sorduklarını, onun da “bana itaat eden cennete girer, karşı gelen de cennet istemiyor demektir.

İslami değerlere sahip olmak kadar, onları korumak ve önemlidir, sevgili kardeşlerim. İki paralık aklını kendine rehber ederek, On dört asırdan beri bin bir ihtimam ile kurulan hadislerimizi, binlerce İslam aleminin kuran ve hadislerin ışığında kaleme aldığı on binlerce kitabımızı çöpe atmaya kalkan bazı şahısların hezeyanını duyunca, Rabbimizin bize öğrettiği şu dua daha bir önem kazanıyor. Kuranı tam anlamayan, zavallı aklına uyduğu içinde şeytanın tuzağına düşen bazı zavallılara aklı selim ve hidayet dileyerek duamızı okuyalım.

Ey bizim Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kaydırma kalplerimizi! Rahmet ihsan et bize katından; Çok çok bağışta bulunan şüphesiz sadece sensin.

Selam ve Dua ile

Zübeyt BOZKURT