Allah’a ve O’nun Resul’üne gönül veren herkes, sevgi alfabesini hecelemeye başlayan birer aşk okulu talebesidir. Dersleri ilerledikçe sevgileri de artar; sevdiklerini canlarından da üstün tutmaya başlayınca, aşk denizine yavaşça dalıverirler.

Balığa göre su ne kadar hayatı ise, bu engin aşk dünyası da onlar için vazgeçilmez olur. Feryadü figanlarına bakıp da onları hasta sananlar ve bu gerçek aşıkları büyülü sevgi ikliminden koparmaya kalkışanlar, onların iyiliğini değil, kötülüğünü istemiş olurlar.

Manevi aşkı en güzel terennüm eden ve Peygamber aleyhi selam için yazdığı su kasidesiyle gönül sultanlarının başında geldiğini ortaya koyan Fuzuli, aşk derdinden son derece hoşnut olduğunu, ondan asla kurtulmak istemediğini, kendisine bu güzel dertten kurtarmaya kalkan tabibin ona derman değil zehir sunacağına şu beytiyle ne güzel ifade eder:

Aşk derdiyle hoşem, el çek ilacımdan tabii!

Kılma derman, kim helakim zehri dermanındadır.

Aşk derdiyle bahtiyar olan, gönlünü Resülüllah aşkıyla en büyük saadet kabul eden aşıklardan biri Mustafa Zekeriya’dır. Allah’ın sevgilisine azat kabul etmez aşkla Bağlı olan ve bu sevdasını yazdı biz çok natle ortaya koyan Mustafa Zekayi, Şahı Enbiya Efendimize şöyle yalvarıyor:

Ey benim sultanım Efendim! Şu perişan Gönlümü aşkınla yak, kavur! Gerçekler aleminde gerçekten var olan sensin. Kâinatta var olan her şey senin zatın sayesinde vardır. Sen olmazsan bunların hiçbiri yaratılmazdı.

Saadet, senin derdinle yanmaktan ibarettir. Senin şöyle bir dönüş bakışın, En büyük bir lütuf ve ihsan olduğu gibi, Gönül derdine dermandır. Ben hem dünyada hem de ahiret de seni istiyorum. Çaresizlerin imdadına yetişen lütfunu ve keremini umuyorum.

“Yanmada derman buldu bu gönlüm” diyen Hacı Bayramı Veli Gibi gönlünü aşk ateşiyle yakmayı en büyük saadet bilen aşıklardan merhum yaman dede , Resulullah aşkını dile getirdiği yak Sinem’i ateşlere efganıma bakma diye başlayan meşhur Natti’nde, aşk yarasının yine aşkla iyileşeceğini ve “aşkın yandıkça mutlu olacağını” belirtmekte; Hat ağlayıp gözyaşı dökmenin aşk ateşine hafifleteceğinden ve yanık bağrını serinleteceğinden korktuğunu söylemekte, çektiği derdin çok büyük olduğunu, buna dağların, taşların bile dayanamayacağını dile getirmekte, her şeye rağmen gözyaşlarını tutmaya çalışarak için için yanmak istediğini, bu sebeple haline bakıp da kendisine acımaması gerektiğini ifade etmektedir.

Peygamberi peygamberliği ve peygamber sevgisinin mahiyetini bilmeyenler, peygamberimiz hakkında şairlerin yanıp tutuşarak anlatmaya çalıştığı bu duyguları abartılı bulabilirler. Onlara, seviyelerine göre hidayet, feraset ve anlayış dilemekten başka ne yapabiliriz ki. Hatta namazlı Müslümanlar arasında bile bu kanaate sahip olan gönül fukarası bulunabilir.

Böyle bir hisse kapılınca, Peygamberimiz hakkında, onu peygamber olarak gönderen Allah’ın sözüne kulak vermek ve onun, kendi Resul’ünü bize tanıtırken kullandığı övgü ifadelerini hatırlatmak gerekir. Efendimiz ’in büyüklüğünü ifade eden ayetler içinde bir tanesi, gönle gelen bu Kabil vehimleri bir anda silip süpürecek berraklığa sahiptir. Allah Peygamberimize şöyle hitap ediyor:

Biz seni bütün kâinata rahmet olarak gönderdik. ( Enbiya Süresi 107)

Resulullah’ı bütün kâinata rahmet olarak gönderdiğini söyleyen herhangi bir kimse değil, kaynatın ve bizi yaratan Allah’tır. Şu hâlde Cenabı Hakk’ın böylesine üstün özelliklerle yarattığı ve kullarına hem hidayet O hem de şefaat için gönderdiği bu rahmet peygamberine âşık olmak ve onu övgü dolu sözlerle yâd etmek kadar tabii bir şey düşünülemez. Tabi olmayan bir şey varsa, O da Resulullah’a gönül kapılarını kapamak ve ona karşı soğuk ve hissiz davranmaktır.

Bir Müslümanın iyi bir mümin olabilmesi için peygamber aleyhi selamı, hadisi şerifler de belirtildiği üzere, anasından, babasından, çoluk çocuğundan, hatta kendi canımdan bile çok sevmesi gerekir. Onu böylesine derinden sevmeyen bir Müslüman, İyi bir kul olduğunu iddia edemez. 18. yüzyıl şairlerimizden Lebiba, peygamberimizi canında daha çok sevmeyen bir kimsenin, insan görünümünde olsa bile, gerçekte adam sayılamayacağını şeyle anlatır:

Seni canı azizinden ziyade sevmeyen aşık

Hakikat âleminden âdem olmaz ya Resulullah.

Bu sebeple kâinatın ilk gününden son gününe kadar sana bütün kâinat aşıktır. Şu alemde gizli, aşikâr, akıllı, akılsız, görünen, görünmeyen ne varsa, kısacası her şey sana aşıktır. Senin o eşsiz güzelliğini görenler de aşık, görmeyenler de.

Gören aşık cemali ba Kemal’in görmeyen de aşık

O gül ruhsara billahi hüdavendi Cihan aşık.

Gönüllerin dizginini elinde tutan yüce Rabbimin, gönüllerimizi Resulullah aşkıyla diriltmesini niyaz ederim.

Selam ve Dua ile

Zübeyt BOZKURT