Gazze'de bir buçuk yılı aşkın süredir devam eden kıyım, artık sadece bir askeri saldırı değil; bir sistemin, bir çarkın işleyişi haline gelmiştir. Tonlarca bomba, milyonlarca mermi… İsrail bu yıkımı sürdürürken, ABD ise her zamanki gibi en büyük destekçisi olmaya devam ediyor. Ancak bu desteğin maliyeti arttı ve bu nedenle ABD Başkanı, Ortadoğu turuna çıktı. Gerçekte ise bu bir “para arayışı” turuydu. İsrail’in daha fazla bomba atabilmesi, daha çok silahla Gazze’yi hedef alabilmesi için bu paraya ihtiyaç vardı.
Bu mekanizmayı anlamak zor değil: ABD silah üretip İsrail’e gönderiyor. İsrail o silahlarla Gazze’yi bombalıyor. Ancak bu döngüde ABD, kendi bütçesini kullanmıyor; bölgedeki bazı yönetimlerin cömert katkılarıyla bu süreci finanse ediyor. Kısacası, Müslüman halkların parası, başka Müslümanları öldürmek için kullanılıyor.
ABD Başkanı'nın ilk durağı Suudi Arabistan oldu. Gazze’de 50 binden fazla insanın öldürüldüğü bir ortamda, Suudi yönetimi ABD Başkanı’nı krallara layık bir görkemle karşıladı. Gösterişli törenler, milyarlarca dolarlık anlaşmalar… Sanki bu savaş başka bir gezegende yaşanıyormuşçasına yapılan diplomatik jestler. Oysa Gazze, Suudi Arabistan’ın hemen yanı başında, komşusu, kardeşi. Bu görgüsüz ihtişamın ardında büyük bir trajedi saklı: Müslümanların kanıyla beslenen siyasi ilişkiler.
Suudi Arabistan yönetimi, ABD ile yaptığı anlaşmalarla adeta deve kervanı yükü kadar parayı ABD’ye sundu. Bu paralarla İsrail’in silah depoları doldurulacak, o silahlar yeniden Gazze sokaklarına yağacak. Bu çark, o kadar sistematik ki; artık Müslümanlar kendi paralarıyla, başka Müslümanların ölümüne destek oluyor. Bu bir trajedi değil, organize bir ihanet sistemidir.
Suudi yönetimi her ne kadar bu ihaneti sürdürse de, halkı Müslümandır, vicdan sahibidir. O halkın iradesi hiçe sayılarak alınan bu kararlar, yalnızca siyasi değil, ahlaki de bir çöküştür.
Türkiye Nerede Durmalıydı?
Tüm bu çark dönmeye devam ederken, gözler doğal olarak Türkiye’ye çevrilmektedir. Çünkü Türkiye, bölgedeki Müslüman halkların umudu olma iddiasındadır. Ancak şu soruyu sormak gerekir: Türkiye bu süreçte gerçekten üzerine düşeni yaptı mı?
Gazze için yeterli diplomatik baskı kuruldu mu?
Sadece kınamalarla yetinmek, bu denli vahşi bir düzene karşı yetersiz kalır. Türkiye, Suudi Arabistan gibi ülkelerle yaptığı görüşmelerde, bu tür finansal desteklerin durdurulması için açık baskı kurmalıydı.
Silah sevkiyatları belgelenip dünya kamuoyuna sunuldu mu?
Türkiye, elindeki istihbarat ve diplomatik gücü kullanarak, İsrail'e giden askeri yardımların rotasını, kaynağını ortaya koymalıydı.
Uluslararası kamuoyu, güçlü medya çalışmalarıyla harekete geçirildi mi?
Türkiye, Gazze’deki dramı sadece içeride değil, dünyada da görünür kılmak adına daha agresif bir medya politikası yürütmeliydi.
İnsani yardım sistematik hale getirildi mi?
Yardımlar sürdü, ancak bu yardımlar sistemli, sürekli ve dünya çapında yankı uyandıracak şekilde yapılandırılamadı.
Bu Çark Dönmeyecek
Ortadoğu’da kurulan bu kirli çarkın çivisi çıkmak üzere. ABD bombayı üretir, İsrail atar, Arap yönetimleri parayı verir. Ancak her çark gibi, bu da bir gün duracak. Çünkü bu düzenin karşısında hâlâ susmamış vicdanlar var. O vicdanlar, bu düzene karşı ses verdikçe; kurulan ihanet sistemleri birer birer çökecektir.
Türkiye ise, bu çarkı durdurmak isteyenlerin ön saflarında olmalıdır. Günü kurtaran değil, tarihi değiştiren adımlar atmak zorundadır.
Selam ve Dua ile,
Zübeyt BOZKURT